Dünya, ülkelerin doğrudan üyesi oldukları ve/veya dolaylı olarak etkilendikleri bütünleşmelerin yer aldığı en geniş işbirliği sistemi olarak algılanabilir. Söz konusu bütünleşmelerden her biri, kıt kaynakları lehine kullanarak, eksik rekabet yaratmak arzusuyla üyelerine ayrıcalıklar sağlamaya ve üyesi olmayan ülkeler üzerinde de etkili olmaya çalışan güç birlikleridir. NATO ve benzeri savunma paktları, AB, NAFTA, Pasifik Anlaşması ve benzeri ekonomik ve siyasal antlaşmalar, konsorsiyumlar ile bunların karşıtları ve burada sayamayacağımız sayıda diğerleri aynı inançla oluşturulmuş işbirliği sistemleri ya da bütünleşmelerdir.
1995’i lehimize çevirebilir miyiz?.. Medyada yer alan ekonomik yorumların hemen tamamı 1995’de devletin ekonomik kararlarının neler olabileceğine aittir. başka bir deyişle, her kesim kaderini hükümetin iki dudağının arasında arıyor. Kamu açıkları sıcak para ihtiyacını çağrıştırıyor. Faizlerin yükselme eğilimi, dövizin bastırılması, tüketimin düşmesi, tasarrufun özendirilmesi ve bankaların devlete çalışması 1995’in devlet güdümlü piyasa beklentileri olarak ortaya çıkıyor. Kısacası, devletin ülke ekonomisini yönetmek adına ekonominin türevleri üzerinden yürütegeldiği para operasyonlarıyla kendi açıklarını kapatmaya çalışacağı ve reel ekonominin yeniden daralma sürecine gireceği ihtimalleri ağır basıyor.
Dünyada sürekli yaşanılan değişimin doğruları, aynı anda yanlışları olarak algılanabilir. Özellikle sosyal bilimlerde olguların doğrusu ve yanlışı, uygulama alanı ararken herkesin üzerinde mutabakata varacağı iki ayrı gruba kolaylıkla ayrıştırılamaz. Başka bir deyişle, kimilerince doğru kabul edilenler kimilerince yanlış kabul edilebilirler. Üstelik dinamik toplum gereği, her iki kesimin doğruları da yanlışları da kalıcı değildir. Zaman içerisinde doğru veya yanlış bildikleri, yerlerini yeni doğru ve yanlışlara bırakabilir ya da değiştirebilir.
Biz işletmeciler uzun yıllar “kar” amacı gütmeyen kurumların işletme olamayacağını, daha sonra da işletmeler için “kar”ın amaç değil sonuç olduğunu anlatmaya çalıştık. İkincisini biraz da dikkatleri verimliliğe çekmek için yaptık. İşletmelerin rakipleriyle göreceli olarak elde edebilecekleri verimlilik ölçüsünde pazarda yer alabileceklerini, bu yere bağlı olarak da “kar ya da zarar” edeceklerini anlattık. İşletme yöneticileri, bu gerçeği rekabet arttıkça daha iyi anladılar. Üretileni satma devrinden satılabileceği üretme devrine geçmeleri, tüketicinin varolan egemenliğini farketmeleri ile oldu.
Araçların amaç edinilmesi, birer çatışma süreci olan hazırlık dönemlerini ortaya çıkarıyor. Ekonomik olmayan bu dönemlerde de değişime karşı olanların hedef saptırması sonucu, sapla saman birbirine karışıyor ve esas amaçtan giderek uzaklaşılıyor. Bugün, Gümrük Birliği ve özelleştirme için Türkiye’de yaşanan durum aynıdır.