Türkiye Ekonomisinde Amaç Edinilen “Araçlar”
Araçların amaç edinilmesi, birer çatışma süreci olan hazırlık dönemlerini ortaya çıkarıyor. Ekonomik olmayan bu dönemlerde de değişime karşı olanların hedef saptırması sonucu, sapla saman birbirine karışıyor ve esas amaçtan giderek uzaklaşılıyor. Bugün, Gümrük Birliği ve özelleştirme için Türkiye’de yaşanan durum aynıdır.
Gümrük Birliği
Türk sanayicisinin amaç edinerek hazırlandığını söylediği Avrupa Gümrük birliği, gerçekte sanayiciyi daha kaliteli yabancı ürün ve hizmet alternatiflerine karşı rekabet üstünlüğü sağlamaya zorlayacak bir araçtır. Bu sayede, tüketicinin ihtiyaçlarının karşılanma düzeyi yerli ürün ve hizmetlerin sağlayabildiği faydayla sınırlanmayacak ve Türk sanayisi bugünkünden daha verimli sonuçları daha az maliyetle elde etmeye zorlanacağı bir değişim sürecine girecektir. Bugün, sanayinin Gümrük Birliği sonrasına hazır olmadığı ve rakipleriyle başedemeyeceğinin söylenmesi, Gümrük Birliği’nden kaçışın değil tersine gereğinin işaretidir. Globalleşme adı altında serbest ticaret sınırlarını genişleten ülkelerin başlıca nedeni, bir önceki sınırlarda öngörülen hedeflerle elde edilen sonuçların göreceli olarak yetersiz kalmasıdır. Avrupa Gümrük Birliği de, 70 yıllık planlı kapalı ekonominin yeterli ve verimli büyümeye olanak tanımayan sınırlarını, daha geniş ve daha serbest bir rekabet ortamına (ortak pazara) geçmek için ortadan kaldıran bir araçtır. Burada unutulduğunu düşündüğümüz amaç, daha verimli sonuçların alınacağı ortak pazarda yer almaktır.
Özelleştirme
Özelleştirme, uzun süredir toplumun desteğinin arandığı ekonomik ve daha çok da politik bir amaç haline getirilmiştir. Oysa, özelleştirme daha verimli sonuçların elde edileceği bir piyasa ortamı yaratılacağı inancıyla, devletin mevcut ekonomik faaliyetlerinden çekilmesini sağlayan bir araçtır. Burada unutulduğunu düşündüğümüz amaç ise daha verimli sonuçların alınacağı bir piyasa ortamı yaratmaktır. Devletin ekonomik faaliyetlerde taraf olmasının verimli sonuçları engellediğini anlayan her ülkede özelleştirme yapılmaktadır. Sermaye birikiminin ve hareketinin oluşmadığı dönemlerde kurulan KİT’ler zaman içerisinde yıpranarak, önce rehabilitasyon, sonra özerkleşme ve nihayet özelleştirilme sürecine girmiş kurumlardır. Bugün özelleştirilemeyen, başka bir deyişle ekonomik ömrünü tamamlamış olan KİT’ler için özelleştirmenin alternatifi tasfiyedir. Ne yazık ki özelleştirmenin amaç edinildiği durumlarda tasfiye yerine, pazarı olmayan KİT’lerin korunması ve/veya alıcısına devlet desteği verilmesi gündeme gelebilmekte ve Türkiye’de olduğu gibi hedef sapmaktadır.