Dünyada liderlik ve güç ilişkisi, sürekli değişen güç kaynakları ve sahipliği ile son derece dinamik bir resim vermektedir. Özellikle, son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme olgusu, geçerli güç kaynaklarına sahip olanların manüplasyon sınırlarını da genişletmiştir.
Türkiye’nin yetmişli yıllardan itibaren en önemli sendromu enflasyondur. Türkiye kalkınmasını yüksek enflasyon altında gerçekleştiren ve bu yönüyle de yabancı girişimcilerin kaygıyla yaklaştığı bir ülkedir. Bu yazımda kamuoyunu yakından ilgilendiren ve istendiğinde hemen tüm kötülüklerin nedeni olarak sunulabilen enflasyonu irdeleyerek bir anlamda kamu görevi yapmak istiyorum.
Piyasa demokrasisinde egemenlik kayıtsız şartsız tüketicinindir. Tüketici egemenliği de, çağdaş hizmet seviyelerine sahip olabileceği olanakların kendisine ne ölçüde tanındığı ile ölçülür. Bir ülke insanının herhangi bir ürün ya da hizmetten haberdar olup olmaması ile başlayan ve elde edebilme koşullarına kadar uzanan farklı mesafeler egemenliğin görece ölçütleridir. Örneğin, bir ülke insanının herhangi bir ürünü elde etmek için ödediği bedel, bir başka ülke insanının aynı ürüne ödediği bedelden yüksek ise, söz konusu ülkenin tüketicisi tutsaktır ve ekonomisi insanına diğeri kadar hizmet etmiyordur. Türk tüketicisi örnekte olduğu gibi, henüz parasının karşılığını alabilen bir dünya tüketicisi olmamakla beraber, 80’li yıllardan itibaren ekonomide yaşanan değişimin de mimarıdır. Devletin çağdaş ülke olma adına imzalayıp uygulamaktan kaçındığı “piyasa demokrasisi” ni uygulatacağı da açıktır.
Türkiye, üretici egemen bir pazardan giderek tüketici egemen bir pazara geçişin çatışma sürecini yaşamaktadır. Kapalı ekonomi içerisinde tüketiciyi temsil eden devletle pazarlık etmeye ve aldığı vize ile tüketici ihtiyaçlarının karşılanma düzeyini belirlemeye alışmış olan üreticiler bugün zor durumdadırlar. Tüketicinin kendisini temsil etme yetkisini her geçen gün biraz daha devletten geri aldığı günümüzde, üretici pazarlığı doğrudan tüketici ile yapmak zorundadır. Tüketici ile anlaşmanın yolu ise ulaşılabilecek en iyi hizmeti en iyi koşullarda sunmaktır. Ticari sınırların giderek ortadan kalkması ile tüketicinin ulaşabileceği hizmet seviyesi yükselmekte ve rekabet düzeyi de aynı oranda üreticileri zorlamaktadır.
Lider ya da liderlik olgusunun varlığından söz edebilmek için önce sistem içerisinde geliştirilmiş düzenli bir işbirliğinin varlığını aramak gerekir. Konumuz dünya liderliği olduğunda da, çalışmamıza tüm ülkelerin üyesi oldukları düzenli bir işbirliği sisteminin varlığını araştırarak başlamakta yarar vardır.
Dünya üzerinde sayısız işbirliği oluşumları görülmekle beraber tüm ülkeleri kapsayan tek bir düzenli işbirliği sistemi, başka bir deyişle bütünleşme yaptığımız araştırmalarda bulunamamıştır. En geniş tabanlı olanları dahi (BM gibi) üyeleri ve konuları sınırlı bütünleşmeler olarak görülmektedirler. Buna karşın dünya liderliği konuşulabilen ve amaçlandığı gözlenen bir hedef olduğuna göre, nasılını cevaplayabilmek için giderek küçülen ve küreselleşen dünyamızın gerçeklerini bu yönde gözden geçirmek gerekmektedir.