Global Manüplasyon
Dünyada liderlik ve güç ilişkisi, sürekli değişen güç kaynakları ve sahipliği ile son derece dinamik bir resim vermektedir. Özellikle, son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme olgusu, geçerli güç kaynaklarına sahip olanların manüplasyon sınırlarını da genişletmiştir.
Dar anlamda güç, bir kişi veya grubun diğerlerinin kararlarını ve davranışlarını etkilemek ve denetlemek yeteneğidir. Sahip olduğu gücü, diğerlerinin üzerinde bağımlılık yaratan bir kaynaktan alır ve kaynağa olan bağımlılığın süresi ve derecesine bağlı olarak korur. Tarihsel olarak ülke bazında güç kaynaklarının geçirdiği evrim incelenecek olursa, 20. yüzyıla kadar en önemli güç kaynağı olarak gözüken stratejik tehdit unsurlarının giderek yerini ekonomik, politik, hukuksal kaynaklara ve günümüzde bilgiye devrettiği gözlenmektedir.
Başka bir deyişle, bilgi sermayesi güçlü olan ülkelerin diğer güç kaynaklarına sahip olabilmesi ve bilginin paylaşılabilir olması bağımlılığı bu yönde geliştirmekte ve evrensel rekabet her sahada bilgi odaklı olarak gelişmektedir. Çağımız iletişim olanaklarının bilgi transferine getirdiği sürat ve yaygınlık, bilgi sahibi ülkelerin etki alanlarını genişletmektedir.
Bilgi otoyolları bireylere ulaştıkça, hangi ulustan olursa olsun ortak değerlere yönelen, görece hizmet seviyelerinden haberdar ve elde etmek için bilinçlenen bir jenerasyon doğmaktadır. Söz konusu jenerasyon, kendinden menkul değerler içeren lokal spekülasyonları aşmakta ve giderek global, uluslar aşırı bir coğrafyanın bireylerini oluşturmaktadır. Onlar için global değer, görece olarak mevcut en yüksek standardı ifade eder. Ülkesinde sunulanla arasındaki fark ise razı olmaması gereken bir dayatmadır. Globalleşen bir birey olarak yapması gereken, dünya ile buluşmayan değerlere sahip çıkmayı öneren yöneticileri zorlamaktır.
Bugün global birey yaratılmış ve doğal olarak talep trendi gelişmiş ülke orijinli değerlere ve ürün/ hizmetlere yönelmiştir. Bu nedenle, Başkan Clinton Rusya’ya yardımcı olmak için sadece “pazar ekonomisi”nde kalmalarını istemekle yetinmektedir. Amaç, siyasal ve ekonomik açıdan açık sınırlara sahip global bireyin muhafaza edilmesidir. Bu yol, küçülen dünyanın güçlenen bireyleri için geri dönülmez bir egemenlik serüvenidir ve zenginliğin yolu icazetten değil rekabetten geçecektir.
Gelişmiş ülke klüplerinde yer almak için uluslararası anlaşmaları imzalayan ama uygulamayan Türkiye benzeri ülke (G 22’ler) yönetimlerinin, globalleşen bireyin tabandan gelen talebiyle arada ezilecekleri açıktır. Bunu gören gelişmiş ülkeler, sistem içerisinde kendisi ile rekabet şansı olmayan kayıt dışı unsurlarla (kara para vb.) mücadele etme konusundaki kararlılık sınırlarını genişletmişlerdir. Kayıt altına alınmış, başka bir deyişle regüler (düzenli) bir kapitalizm istenmektedir. Bu oluşuma destek vererek kendilerinden bir şeyler kattıklarını düşünerek liberalleşmek de sosyal demokratlar için tarihi bir fırsat olmaktadır. Son günlerde Türkiye’de yaşanan gelişmeler de (vergi yasası, kara para takibi, çetelerle mücadele vb.) imzaladığı anlaşmaları uygulamaya başladığını gösteren adımlardır.
Soğuk savaş döneminin güç odaklarının eğilimleri ile yukarıdaki davranış kalıbı arasında bir değişiklik yoktur. Ancak, bir kesimin yıllardır savunduğu demokrasi hem siyasal yaşamda, hem piyasalarda 21. yüzyılın (en azından) ilk çeyreğinin global ideolojisi olacaktır. Bireyin ve tüketicinin egemenliği her iki sahada da giderek artacak ve farklı değerleri savunan lokal yönetimlerin yaşama süreleri kısalacaktır.