Aralık ay’ının son haftalarına isabet eden yazılarımda, bir sonraki yılın tahminini yapmayı alışkanlık haline getirdim. 1997 yılı sonundan itibaren her yıl için yaptığım öngörülerin varsayımlarıyla birlikte gerçekleştiğini görmek, ne yazık ki beni mutlu etmedi. Çünkü, Türkiye’ de çoğu kez haklı çıkmak arzulanan durum değildir.
Hükümete göre mutluluğumuz 2002 yılı baharına kaldı. Gerçi, 11 Eylül 2001 saldırısı kimsenin beklemediği ve tahminleri temelinden değiştiren bir gelişmeydi. Kısa bir dönem tüm dünyayı olumsuz etkiledi. Ancak, giderek bu gelişmenin kimler için fırsat olabileceği de ortaya çıkmaya başladı.
1929 İktisadi buhran sonrası yaşanan sosyal çalkantılar, dönemin iktisatçılarını yeniden düşünmeye zorlamıştır. Bu dönemde, İngiliz iktisatçı J.M. Keynes, özellikle ekonominin sosyal boyutu ile ilgili teorileriyle ünlenmiştir. Keynes’ e göre ekonominin takasla dengeye ulaşma sürecinde oluşabilecek sorunların çözümü devlet aygıtının ödevi olmalıdır. Kısaca, devlet süreci planlayabilmeli ve süratlendirebilmelidir.
Nedeni basit; Türk insanı en iyisini tüketmeye layıktır ve Türk insanı en iyisini üretebilir. Son zamanlarda, içe kapanma heveslisi "yerli malı yurdun malı" sloganının arkasına gizlenerek tüketiciyi yıllarca ikinci sınıf ürün ve hizmetlere mahkum etmiş, uluslararası rekabetten korkan ve Türk insanının yaratıcılığına hürmeti olmayanların yeniden sahne aldıklarını görmekteyiz. Türkiye'nin azgelişmiş ülkeler arasında sıkışıp kalmasının nedeni bu zihniyettir. Yaşam standartlarının yükselmesine set olan, eğitim seviyesinin gelişmesini, kurumsallaşmayı, demokratikleşmeyi engelleyen, yavaşlatan kısaca, açık toplum olmayı önleyen bu zihniyettir.
Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır. Bu cümle, hem vatandaşlık görevini, hem de devletin kazanç ortamı sağlama ödevini içeriyor. Ne yazık ki, bugünlerde vergilendirilecek kutsal kazanç bulunamıyor. Başka bir deyişle, Türkiye'de birey ve kurumların vergi ödeyecekleri kazançları kalmadı. Çünkü, devlet yukarıdaki cümlede gizlenmiş olan ödevini uzun süredir yerine getiremiyor.
Ekonominin makro öngörüleri, mikroda kurum ve bireylerin mutabakatları olmadığı için gerçekleşemiyor. Finans sektörü sermaye açığını kapatamıyor. Müstakbel yabancı sermaye 11 Eylül'den sonra alacağı yeni pozisyona karar veremiyor.