Türkiye'de özellikle kapalı ekonomi döneminde ithal ikamesi politikasıyla sanayi ürünlerinin hemen tamamı taklit edilerek üretildi. Ne yazık ki, bu davranış birçok sektörün karakter yapısına işledi ve terk edilmesi zor bir alışkanlık haline geldi. Know-how, telif hakkı, patent ve benzeri royalty ödemelerinden kaçınmak prim gören bir kurnazlık oldu. Yurtdışına fason çalışmanın yanında, yurtiçine de taklit ettiği ithal ürünleri satmaya çalışan bir Türkiye yaratıldı. Uzun yıllar yeni ürün geliştirme kaygısı yaşanmadan AR-GE'siz fabrikalarla üretimler yapıldı.
TMSF' ye hangi banka alınırsa alınsın tartışılacak soru işaretleri olacaktır. Bir bankanın ekonomik yaşamını sürdüremeyeceğine piyasalar üstünde bir kurumun karar verdiği her ortamda bu kaçınılmazdır.
Bir özdeyişe göre, liderler asla emekli olmazlar, nadiren de ölürlermiş. Bu demektir ki, toplumlar liderlerin doğruyu bulmalarını beklemeye mahkumlardır. Aynı özdeyişi köşe yazarları için de söylemek yanlış olmayacaktır. O halde, toplumlar köşe yazarlarının da doğruyu bulmalarını beklemeye mahkumlardır.
Türkiye'nin dolaşan doğrudan yabancı sermayeden aldığı pay on binde sekiz (binde bir değil) dir. Bu sermayenin yüzde sekseni gelişmiş ülkeler arasında paylaşılmaktadır. Bu iki gösterge yabancı sermayenin hangi kriterlere bağlı olarak hareket ettiğini açıklamaya yeterlidir.
Yatırımcılar, rasyonel ekonomik koşulları olan ülkelere gitmeyi tercih etmektedirler. Ekonomik istikrar ve siyasetçinin değiştiremeyeceği bağımsız piyasa koşulları doğrudan yabancı sermayenin riskini minimize eden olmazsa olmazlardır. Geçen ay ülkemizi ziyaret eden, Avrupa orijinli sermayenin yüzde 80'nini kontrol eden kuruluşların CEO'larının sordukları sorulara ve Kemal Derviş'in hangi güvenceleri vermeye çalıştığına bakınca bunu anlarsınız.
Başlığa bakıldığında eleştirel bir bakışla konuyu ele alacağım anlaşılıyor. Ancak, eleştirel yaklaşmaktan analiz yapmaya çalışacağım anlaşılmalıdır.
Holding bankacılığı, hem banka, hem de grup şirketlerine, birbirlerini üçüncü şahıslar olarak kabul etmedikleri takdirde görünmeyen bir maliyet yükler. Her iki tarafın da objektif olarak sürekli değerlendirmesi gereken bu maliyet kolayca gözden kaçabilir. Maliyetin eriştiği büyüklüğün grubu ve bankayı iflasa sürüklediği örnekler dünyada çoktur.