Dünya, sınırlarında ulusların bayraklarının dalgalandığı toprak coğrafyasından ibaret değildir. Dünya, son yüzyılda giderek toprak coğrafyasından daha fazla öne çıkan, aralarında sınırlar olmayan ve son yirmi yılda teknolojinin de etkisiyle küresel ölçekte küçülen “Zihinler Coğrafyası”dır. Söz konusu coğrafyanın toprak coğrafyasında olduğu gibi devletleri yoktur.
ÇEVRECİLİĞİN ALGILANMASINDA DÜNDEN BUGÜNE NELER DEĞİŞTİ, BUGÜN NASIL ALGILANIYOR?
Ne yazık ki, çevrecilik uzun süre elit kesimin uğraş alanı olarak benimsendi. Toplumun diğer kesimlerinin günlük sorunları içerisinde lüks kabul edilen bir yere konumlandı. Henüz sanayileşme sürecini tamamlayamamış ülkelerdeki tesis sahipleri, çevreyi gözetmenin maliyetlerini üstlenmek bir yana, gelişmiş ülkelerin kirlettiği dünyayı biraz da biz kirletelim gibi sözde haklı direnişlerde bulundular. Küresel ısınma teması ve olası sonuçları bilim kurgu duyarsızlığında ele alındı. Kyoto Anlaşması da, sanki aynı dünyada, aynı havayı solumuyormuşuz da kısa dönemli ülke çıkarlarına çevre bir süre daha feda edilebilirmiş gibi aymazlıklar nedeniyle çok uzun süre askıda kaldı. Doğal olarak da hem kurumlarda, hem bireylerde etkili sonuçlar doğuracak bir çevre bilinci oluşturulamadı. Söz konusu süreç 2007 yılına kadar çevrecilik lehine kazanılmış küçük ama yetersiz çabalarla devam etti.
Şirketlerde yönetim paylaşılır. Organizasyonlar, rol dağılımlarını ve yetki alanlarını belirleyen esnek yapılanmalardır. Hedefler, organizasyonlar, yöntemler birbirlerine bağlı olarak sürekli değişirler. En önemli değişim ise zihinlerde yaşanır. Kurum içi eğitimler, bilgilerin güncellenmesine, yeni yaklaşımların öğrenilmesine, çalışanların kendilerini geliştirmesine kısaca, şirket olarak adlandırdığımız canlı organizmanın yenilenmesine yardımcı olur. Şirket yönetiminde “yenilenmek” anahtardır. Yenilenmenin başarı ölçüsü ise daha “verimli” olmaktır.
17 Aralık 2004 ülkemiz için tarihi bir dönemeç olmuştur. Avrupa Birliği, 06 Ekim 2004 İlerleme Raporu uyarınca, 03 Ekim 2005’i Türkiye’ye müzakere tarihi olarak vermiştir. Türkiye, ucu açık ama tam üyelik hedefli müzakere sürecine 2005 yılının ikinci yarısında başlayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, 100 km olarak varsayacağamız batıyla bütünleşme projesinin 80 km’sini, ilk 10 yılda Ulu Önder Atatürk tamamlamıştır. Ne yazık ki, diğer liderler zaman zaman durarak, hatta geriye giderek, Ulu Önder’den aldıkları bayrakla kalan 20 km’yi 70 yıldır koşmaya devam etmektedirler. Söylendiği gibi, başta TBMM’sinin, muhalefetin, devlet kurumlarının, STK’ların ve en önemlisi Türk İnsanının katkılarıyla AKP hükümeti, önemli bir mesafeyi son iki yılda koşmuştur.
Üniversitelerde, yurt içinde ya da dışında bulunduğum konferanslarda ortak bir gözlemim oldu. İletişim öğrencilerinin hemen tamamı yaratıcı olmanın peşindeler. Ancak, Türkiye’deki öğrencilerin hemen tamamı ise yaratıcı olmanın ekonomik değerinin farkında değiller.