Zihinler Coğrafyası

Bir önceki yazımda, Dünyanın; sınırlarında ulusların bayraklarının dalgalandığı toprak coğrafyası olduğu kadar, aralarında sınırlar bulunmayan zihinler coğrafyası olduğunu yazmıştım. 24 Nisan 2004‘de Kıbrıs’ta yapılan referandumda yaklaşık %65 oranla Annan Planına “evet” diyen KKTC vatandaşları bunu bir defa daha ispatlamışlardır.

Kıbrıs Rum Kesimi aynı plana “hayır” dediği için birleşme gerçekleşmemiş ve Annan Planı ortadan kalkmıştır. Bu durumda, Kıbrıs Rum Kesimi 01 Mayıs 2004 tarihinde tüm Kıbrıs’ı sözde temsilen AB üyesi olacak ancak, gerçekte ada iki ayrı devleti barındırmaya devam edecektir.

Referandumda çözüm yanlısı irade belirten KKTC’nin hem ekonomik, hem siyasal açıdan giderek güçleneceği de açıktır. Böyle bakıldığında, KKTC’nin referandumdan devletini koruyarak çıktığı anlamı çıkarılabilir. Biraz dikkatli bakıldığında ise, koruyabildiğinin toprakları olduğu, vatandaşlarının zihinlerini ise çoktan kaybettiği kolayca anlaşılır.

Sayın Rauf Denktaş istifa etmeyerek cumhurbaşkanlığı sıfatına ve rozetine bir süre daha sahip olabilir. Ancak, vatandaşlarının zihinlerinde cumhurbaşkanı olmayı kaybetmiştir. İstifa etmez ise, Türkiye’de elde ettiği saygınlığı da pamuk ipliğindedir.

Mayıs 2004 tarihinden itibaren KKTC vatandaşı Kıbrıs doğumlu Türklerin AB vatandaşı olmayı tercih etmelerini hiç kimse yadırgamamalıdır. Herkesin ve özellikle “hayır” kampanyası yürütenlerin buradan çıkarması gereken dersler vardır. Giden gider, kalanlar bizimdir  gibi vatandaşlarını yok sayan ve salt topraklarını koruduğu düşüncesiyle sonuca sevinenlerin özeleştirilerini yapmaları şarttır. Tablo nettir: KKTC’ yi kuruluşundan bugüne yönetenler ve akıl verenleri kaybetmişlerdir. Kıbrıs Rum Kesimine karşın “evet” denildiği için elde edilecek olası kazanımların tamamı, başından sonuna kadar kararlı ve ısrarlı bir politika yürüten Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin başarısıdır. Muhalefetin, başarıyı şu veya bu tesadüflere mal etme çabası da nafiledir.

Bugünden sonra yapılması gereken, Güney Kıbrıs’ın ne kaybettiğini değil, KKTC’nin ve Türkiye’nin ne kazanabileceğini konuşmaktır. Diplomasi sınavı henüz yeni başlamıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz başarı, bu sınavın giriş kartıdır.

Önümüzdeki aşamalar bellidir. KKTC üzerindeki ekonomik ve siyasi ambargoların kaldırılması ve Kıbrıs’ın, Türkiye’nin AB üyeliği önünde bir engel olmadığının deklere edilmesidir. Türkiye ve KKTC tüm bu aşamaları Kıbrıslı Rum ve Yunanlı dostlarını incitmeden gerçekleştirmelidir. Kıbrıs Rum kesiminin “hayır” kararının da, Kıbrıs Türk kesiminin “evet” i kadar saygı duyulması gereken bir insiyatif olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Türkiye’nin, dünyanın bir toprak coğrafyası olmadığını anlaması için otuz yıllık KKTC deneyimi son olmalıdır. Bir ülkenin vatan olması için bayraklarının sınırlarında dalgalanması yeterli değildir. Sınırlarda dalgalanan bayraklar önemli fiziksel sembollerdir. Ancak, fiziksel semboller neler hissettirdikleri ile değer kazanırlar. Çağdaşlığı, refahı, gelişmeyi, üstün olmayı, geleceğe güveni yansıtmayan sembollerin zihinlerde dalgalanması, sınırlarda dalgalanması kadar kolay değildir.

Yaklaşık, 17 000 USD kişi başına GSMH’sı ile Mayıs 2004 de AB üyesi olacak Güney Kıbrıs halkı “hayır” demiştir. Çünkü, Güney Kıbrıslı olmaktan mutludur ve gelecek kaygısı yoktur. Bu hem Güney Kıbrıs’ın, hem Yunanistan’ın başarısıdır. Yaklaşık 6000 USD kişi başına GSMH’sı ile tecrit altında yaşayan Kuzey Kıbrıs halkı ise “evet” demiştir. Çünkü, KKTC’li olmaktan mutlu değildir ve gelecek kaygısı vardır. Bu da hem KKTC’nin, hem de Türkiye’nin başarısızlığıdır.

Başarı ve başarısızlık birer sonuçtur. Haklı ya da haksız nedenler bu sonuçları değiştirmezler. Türkiye ve KKTC, ilk defa başarıya dönüştürebilecekleri bir başlangıç elde etmişlerdir. Umarım iktidarlarıyla, muhalefetleriyle bu süreci başarıyla tamamlarlar.