Tarımda Yakalanan İkinci Fırsatı Kaçırmayalım
Türkiye, sanayileşme sürecinde bir çok az gelişmiş ülkeyle birlikte tarımdaki nüfus oranı tuzağına düşen ve yanlış politikalarla kaynaklarını israf ederek tarım sektörüne rekabetçi alt yapı kazandıramayan ülkelerden birisi olmuştur. Mevcut ve potansiyel tarımsal zenginliklerini kullanamayarak, tarım sektörünü ülkenin sırtına yük, çalışanlarını da verimsiz ögeler durumuna getirmiştir.
Planlı ekonomi döneminde diğer korunan sektörler gibi Tarım Sektörü de korunmaktan nasibini almış ve siyasetçinin elinde ekonomik gerçekliği göz ardı edilen salt istihdam alanı haline getirilmiştir. Siyasetçi bu oluşumu Tarım Satış Birlikleri ve Kooperatifleri eliyle kurgulamış ve yönetmiştir.
Kuruluş amacı, üreticileri eğitmek, doğru üretime yönlendirmek, kredilendirmek ve üretilenleri pazarlamak olan Birlikler, siyasetçilerin elinde zamanla misyonunu yitirmiş ve pazarlama kaygısı olmayan Alım Kooperatifleri haline dönüşmüştür. Kısacası, Birlik ve Kooperatifler sektörün bilinçsiz ve verimsiz subvansiyon araçları haline gelmişlerdir.
Verimsiz sürecin çok uzun sürmesi sonucunda, devletin alım kararlarına tutsak, neyi nasıl üreteceğini bilmeyen ve dönüşüm maliyeti sürekli artan üretici kitlesi yaratılmıştır. Aynı mantıkla yönetilen ekonominin krize sürüklemesiyle Birliklerin sorumsuz ödevi de son bulmuştur. Bu belirlemeleri uzatmanın anlamı yoktur. Kısaca, Türkiye üreten ama ürettiğini satamayan ya da satabileceğini üretemeyen bir tarım sektörüne sahiptir. Konjonktür yeniden ülkemize tarım sektöründeki tabiat zenginliklerini değerlendirebileceği bir fırsat yaratmaktadır. Türkiye, bu defa doğru adımlar atarak verimli, kazandıran ve esnek bir tarım sektörüne sahip olabilir. Ama nasıl ?
Dünyada ürünün menşeinin bilinmesi çalışmalarının hızla gelişmesi, üretici ülke olarak Türkiye’ye önemli bir avantaj getirecektir. Ancak, bu defa Türkiye’nin yapması gereken asla sadece üretici konumunda kalmamaktır. Başka bir deyişle, Türkiye tarım ürünlerinde yeniden fason üretici olmamalıdır. İhracatı kesinlikle kendi markalarıyla yapmayı planlamalı, devletle işbirliğini ve devletin desteğini bu yönde aramalıdır. Özellikle kayısı ve fındık gibi tekel konumundaki ürünlerimiz, diğer ürünlerimizin de markalaşmasında lokomotif ürünler olabilirler.
Tabiatın cömertliği yanında yaklaşık yirmi beş yıllık fason serüveninde elde ettiği birikimle Made in Turkey farkını fiyatlandırma aşamasına gelen Türkiye’nin önünde tarım ürünlerinde markalaşma olanağı mevcuttur. Dünya da aranan standartlarda üretim yapmanın, ambalajlamanın ve dağıtımın herhangi bir ülke ya da ülkelerin bilgi tekelinde olduğu yıllar çok geride kalmıştır. Türkiye, bu yöndeki eksiklerini gidererek sonuca ulaşamaz ve tekrar diğer pazarlamacı ülkelerin üreticisi konumunda kalırsa nedeni bilgisizlik olacaktır.
Devlet, katma değer yaratmayan ve giderek alternatif fason üretici ülkelerle yapay rekabete sürüklenecek projeleri değil, kendi markalarıyla ihracat yapmaya aday üretim ve pazarlama projelerini desteklemelidir.
Serbest pazar koşullarında özgür iradeleriyle fason çalışmayı tercih eden üreticiler elbette yatırımlarını yapacaklardır ama devletin desteği ve önerileri kendi markalarıyla ihracat yapacaklara olmalıdır. Türkiye’nin elindeki olanaklar ve bilgi birikimi yeterlidir. Olması gereken özgüven ve cesarettir. Kısa sürede, Türkiye’nin tarım ürünlerinde markalaşması sağlanabilir. Tarım ürünlerinde tüketicilerin zihinlerinde elde edilecek Türkiye Markası, diğer sektörler için de önemli bir kaldıraç olabilecektir.
Türkiye, tarım sektöründe konjonktürün önüne koyduğu bu fırsatı, benzetme yerindeyse ikinci baharını markalaşarak değerlendirmelidir. Aksi, takdirde yeniden yıllar sonra ihracat yaptıkça zarar eden ve emeğinin karşılığını fiyatına yansıtamayan bir tarım sektörü yaratılacaktır. Markalaşma maliyetleri de her geçen gün kendini yetiştireceği kaçınılmaz yeni üretici ülkelerin rekabeti nedeniyle artacaktır.
Ya yıllar sonra fiyatlarımızı arttıramıyoruz diye devlet desteğinde ihracat yaptıkça zarar edeceğiz, ya da katma değeri yüksek ve fason üretmek yerine ürettiren ülke konumuna gelerek ihracat yaptıkça zenginleşeceğiz.