Liderler Nasıl Yetişir ve Değişir ya da Yetişmez ve Değişmez?

Lider ve liderliklerin hem ekonomik, hem de siyasal alanda bilinen ve izlenebilen gerekçelerle belirli aralıklarda el değiştirmesi bireyler adına sağlıklı ve yararlı gelişmelerin yaşandığı anlamına gelir. Lider teorik anlamda bir işbirliği sistemini yönetir. Sistemin üyeleri liderle birlikte hareket etmeleri halinde daha kazançlı olacaklarına inanırlar. İnançları sarsıldığında ya liderlerini değiştirmek ya da sistemi terketmek isterler. Bu sonuç bir anlamda, liderle üyeler arasındaki yazılı olmayan kontratın feshi demektir. Değişim olasılığı ve şekli de sistemin rekabet ve kurumsallaşma düzeyini yansıtır.

Önemli olan değişimin rasyonel kriterlerle sürekli olabilmesidir. Ekonomideki rasyonalite “piyasa demokrasi”si, siyasetteki rasyonalite ise “sosyal demokrasi”nin ne ölçüde var olduğuna bağlıdır. Tarih, her ikisinin de birlikte var olabildiğini başka bir deyişle, biri ne kadar varsa, diğerinin de o kadar var olduğunu göstermiştir. Demokrasi, açık toplum yapılanmasıdır. Temel kriteri, bireyin egemenliğidir. Birey egemen açık toplumlarda lider ve liderlikler daha sık değişir. Bireye tanınan özgürlük birey sorumluluğunu da beraberinde getirir. Açık toplumlarda bireyin katkısını maksimize etmek için araçlar geliştirilir ve her bireyin liderlik potansiyeli taşıdığı kabul edilir. Sorumlu ve etkili bireyler yaratıcı bir toplum meydana getirir. Böyle toplumlar ekonomik ve siyasal yaşamda dünya liderleri yetiştirirler. Kısaca, konu açık ve kapalı toplum yapılanması ile doğrudan ilişkilidir.

Açık ve kapalı toplum yapılarını birbirlerinden ayıran, başka bir deyişle birini diğerine göre daha açık ya da kapalı yapan, rekabet düzeyleri arasındaki farklardır. Bir ülke ekonomisinin rekabet düzeyi, sınırları dışında üretilen ürün ve hizmetleri iç pazarında hangi koşullarla kabul ettiği ile ölçülür. Açık ekonomiyi tercih eden ülkeler, koşulsuz kabul ederek iç pazarlarında dünya ile rekabet ederler. Bu ülkelerde elde edilen sonuçlar dünya çapındadır. Başka bir deyişle, tüketiciler dünya standartlarında hizmet seviyesi elde ederler ve üreticiler de dünya pazarlarında söz sahibi olurlar. 1970’den sonra başta Avrupa olmak üzere dünya pazarlarına açılmaya başlayan ABD şirketlerinin temel inançları, “ABD pazarlarında lider olanlar, dünya pazarlarında da lider olur” düşünceleridir. Tüketici egemenliğinin sınırlanmadığı ekonomik ortamlarda, siyasi liderler de kendilerinden icazet bekleyen ve bu sayede bağımlılık yaratarak liderliklerini besleyecek ticari ortaklar bulamazlar. Örneğin, ABD’de 1960 yılından bu yana bir daha seçilmemek üzere sekiz başkan değişmiştir. Yine Fortune Dergisinin ilk 500 firması, 1970’den itibaren değişiklik yapılmadan yayınlansaydı bugün Fortune 167 olacaktı(*). ABD, hem ekonomik, hem de siyasal alanlardaki dünya liderliğini, değişen başkanlar ve şirketlerle elde etmiştir. Dünya ekonomisini Fortune 500’de yer alan şirketlerin yönlendirdiği söylenebilir. Ancak, sürekli değişen bir Fortune 500’dür. Değişmeyen ise ABD şirketlerinin liderliğidir. Bu sonuç, açık toplum yapısı sayesinde ABD’nin ekonomik ve siyasal liderlere bağımlı olmadan geliştiğini ve kurumsallaşmayı da başardığını gösterir.

Kapalı yapılanmalarda ise ekonomide olsun, siyasal yaşamda olsun, rekabet düzeyi, dolayısıyla hizmet ve yaşam standartları düşüktür. Her iki sahada da liderlikler, bireylerin egemenliklerinin kısıtlanması üzerine kurulur. En iyi olmayan birinciler, liderliklerini daha iyileri yarışın dışında tutarak sürdürürler. Yıllarca kapalı ekonomi içerisinde liderliğini aynı yöntemle koruyabilmiş Holding’in yönetim kurulu başkanı, yaklaşık iki ay önce “bırakın global olmayı, biz Avrupa çapında bir grup dahi değiliz” demiştir. Bu çapta bir Holding’in lider olduğu ekonomik ortamın ortalama hizmet seviyesi de aynı paralelde düşüktür. Türkiye, bu nedenle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler kategorisindedir. Az gelişmiş bir ülkenin dünya markası olmaz, böyle bir ülkeden herhangi bir konuda dünya lideri de çıkmaz. Bu, yıllarca hem ekonomik, hem de siyasal yaşamda Türk insanının özgür tercihlerine güven duyulmamasının ve birey egemenliğinin kısıtlanmasının sonucudur.

Kapalı ekonomiler, liderliklerin eksik rekabet koşulları yaratılarak korunduğu oligopol pazarların toplamıdır. Liderlere bu olanağı sağlayacak olan erk devlettir. Açık ekonomilerde, devlet bu isteği yerine getirmez başka bir deyişle, bireylerin denetim mekanizmaları (rekabet kurulu) buna izin vermez. Oysa kapalı ekonomilerde, devlet birey adına tasarrufta bulunabilir ve bu gücünü bir daha bırakmak istemez. Bu durum, ekonomik ve siyasal ortamın liderleri arasında yazılı olmayan bir ortaklığı da beraberinde getirir. Siyasi liderler gümrük duvarları ile ekonomisini sözde korurken, diğer yandan teşvik ve kredilerle ekonomik ortamın dengelerine müdahele edebilir. Karşılığında da ihtiyacı olduğunda, yardımcı olduğu sermaye gücünü arkasında bulabilir. Yaratılan eksik rekabet ortamının faturaları, kalitesiz ürünlerle, bozuk yollarla, akmayan sularla, gecekondularla, işsizlikle, yolsuzluklarla ve saymakla bitmeyecek olumsuzluklarla defalarca bireylerin önüne gelir. Toplum, kendisine sunulan düşük profilli yaşamın bedelini sürekli öder. Bireyler yukarıda sözünü ettiğim kontratı çoktan fesh etmişlerdir. Ancak, gereğini yerine getiremezler. Bireyin egemenliğinin ve katkısının minimize edildiği bu ortamlarda, ne ekonomide ne de siyasette dünya ile rekabet edebilecek çapta liderler yetişmez ve mevcut liderlikler de değişmez. Daha iyilerin yarışın dışında tutularak liderliklerin korunabildiği kapalı ortamların düşük rekabet yapısı, giderek daha iyilerin de yetişmesini engeller. Yukarıdaki Holding’in durumunu her sektördeki en iyi bilinen birincilere simule ederseniz, çapları için aynı sonuca kolayca varırsınız.

Özetlemek gerekirse, küreselleşen dünyamızın pazarlarında ve siyasetinde söz sahibi olabilecek çapta liderlerin yatişmesi, iç pazarınızın dünyaya ne kadar açıldığına bağlıdır. Açık ekonomi, siyasal ortamı da beraberinde rekabetçi bir yapıya kavuşturur. Tam demokrasinin her iki sahaya egemen olması bireyin katkısını ve sorumluluğunu maksimize eder. Kendini yetiştiren birey, daha iyisini arar ve bulur. Ülke, liderlerden bağımsız ve liderlerini yetiştiren bir kurumsallaşma sürecine girer. Kısaca, hem ekonomide, hem  siyasette açık yapılanmalarda çaplı liderler yetişir, çapsızlar değişir, kapalı yapılanmalarda ise yetişmez ve değişmez.