Komedi Türkiye ve Olmayan Ekonomisi

Türkiye ekonomisi 75 yıldır yanlış kurgulanmış ve tüm kesimlere, özellikle dar gelirli vatandaşlara bedelini ağır ödedikleri bir yaşam üretmiştir. Türkiye ekonomisi günümüzün kriterleri ile değerlendirildiğinde yoktur. Var olduğu söylenilen sektörlerin hemen tamamı illüzyondur. Kamu sektörü aslında yoktur. Tarım sektörü aslında yoktur. Bankacılık sektörü, turizm sektörü, tekstil sektörü, medya sektörü, otomotiv sektörü, eğitim sektörü, sağlık sektörü, inşaat sektörü aslında yoktur. Devlete, dolayısıyla halkın cebindeki paraya muhtaç olmadan ayakta durabilen tek bir sektör yoktur. Örnek mi istersiniz: Turizm sektörü, kendi vatandaşlarını tesislerinde turistin ödeyeceği bedelin en az iki misli fiyatına ağırlar. Kısaca, halk, dövizi zarar ederek getiren tesislerin açıklarını konaklarken doğrudan, sübvansiyonlarla da dolaylı yoldan karşılar.

Reel kesim ise, Türk Lirası değerlenince fason üretim yapan Üçüncü Dünya ülkeleriyle fiyatta rekabet edemez. Türk parası şu veya bu nedenle değer kazandığında ihracat durur. Yaşamları boyunca verimlilikle tanışmamış üreticilerimiz, devalüasyon yapın ve eşanlı olarak da bize yardım ederek zararlarımızı halka ödetin derler. Nedense, ülkemizde 75 yıldır sözde hizmet veren hükümetler bu talepleri karşılamayı ulusun yararına bulur ve ihracatı desteklemek adına vergi iadeleriyle, ucuz kredilerle halkın parasını sorumsuzca rekabetten uzak, gelişmemiş sektörlere aktarırlar. Bu yetmezmiş gibi, gümrük ve fonlarla yurtdışında aklı başında insanların üç kuruş ödeyerek aldıkları ürün ve hizmetlerin, üç-beş misline (ben sekiz misli fiyata şahit oldum) yine Türk halkına satılmasını sağlarlar.

Rasyonel temelleri olmayan zekâ özürlü ekonomimizde, gelişmiş ülkelerin fotoğraflarına bakıp, Rekabet Kurumu gibi bazı benzer isimli kurumlar da oluştururlar. Gören de serbest pazar ekonomisi var sanır. Sonra da bu kurumların denetiminden soyut, kendi bildiklerini uygulamaya devam ederler. Bankaları devlet garantisinde özelleştirirler? Kendinden menkul, dünyada eşi emsali olmayan kazanç yolları ile ortaya çıkan işletmeleri, finans kurumlarını desteklerler? Sonra da, "Aaa.... battı!" diyerek el koyarlar. Ya görmezler, görmek istemezler ya da göstermezler. Biz devletiz diye her yerde salınır ama görünmezler, varlıkları, yolsuzluklar ortaya çıkınca anlaşılır. Sonra da bir program üreterek, 75 yıl yaptıkları hataların bedellerini ödemeden düze çıkmayı hayal ederler. Geri zekâlı belledikleri Türkiye ekonomisini üstün zekâları ile şaşırtıp, hatalarının bedellerini ödemeden atlatarak, dünyanın gelişmiş ülkeleri arasına karışmayı da ümit ederler. Bu düşünce yapılarına karşın ölene kadar ülkemize zarar vere vere iktidar olmaya devam eden sorumsuz sorumlularla ve yarattıkları çağdışı yaşam standartlarıyla, borçlarına yetmeyen GSMH'siyle, devlet güdümlü yolsuzluklarıyla, saymakla bitmez olumsuzluklarıyla daha ne kadar ne?

Bir başbakan, tam kredi faizlerinin yüzde 55'e indiği, reel sektörün bıçak sırtında da olsa çıkış aradığı, biraz olsun ümitlenmeye ihtiyaç duyulduğu bir ortamda, basına kapalı bir toplantıdan çıkıp, cumhurbaşkanı ile arasındaki yaşananları aktarıp, bu bir krizdir diyebiliyor. Aynı gün faizler yüzde 200'e fırlıyor, borsa düşüyor, 4.5 milyar dolar sistemden çekiliyor, gecelik faizler 750'ye dayanıyor. Bu esnada Türkiye'yi neden aralarına layık gördükleri şüpheli G-20 toplantısı da İstanbul'da yapılıyor ve toplantı için gelmiş IMF Başkan Yardımcısı dahil, herkes ağzı açık bu olayı izliyor. Ertesi gün, daha sonraki gün, üçüncü gün..., sistemden soyut yapay krize neden olan yöneticilerden sorumlu bir çaba bekliyorsun ama gelmiyor! Spekülatörler iş başında, sorumlular aksine davranışları sergilemeye devam ediyor. Sanki bu ortamlardan yarar sağlayan kurtlara olanak tanınıyor. Yaşamları boyunca hiçbir kurumda herhangi bir ekonomik sonuca katkıda bulunmamış, analarından siyasetçi doğmuş, siyasetçi ölecek, büyük bir olasılıkla olanları ve olacakları kavramaktan uzak, çağın gerisinde kalmış politikacıların yönettiği Türkiye'ye yazık oluyor!...

1991'de kişi başına düşen milli hasılası 3000 dolar olan Türkiye, Yunanistan ve İspanya'dan 2001 yılına 2900 USD ile giren sadece Türkiye'dir. İspanya ve Yunanistan'ın söz konusu geliri bugün 10.000 USD'dir. Bu sonuçlara rağmen, geçen zaman içerisinde yönetimde yer alanlar utanmadan halen yönetimde boy göstermekte, kenarda bekleyenler de bilirkişi kesilmektedirler.

01.01.2001 tarihinde üç yıl boyunca değişmeden uygulanacak dedikleri ekonomik program 20.02.2001'de iflas etmiştir. Defalarca söyledim ve bu sütunlarda yazdım. IMF mali program önerir. Reel kesimle ilgili reformlar ayrıca hazırlanır ve mali programa eşanlı uygulanır. Bugün rafa kaldırılan 2000 para programının başlangıcında yapılması gereken, reel kesimin ihtiyacı olan ama yapılmayan devalüasyonu piyasalar affetmemiştir. Kur baskısı ile oluşturulmaya çalışılan dengeler reel olmadığı için tutunamamıştır. Bundan sonra ne olmalıdır ve ne olacaktır? İki ayrı sorudur. Ne olmalıdırın cevabı; piyasa demokrasisinin tüm kurallarıyla uygulanması ve devletin milletin cebinden elini çekmesi gerektiğidir. Ne olacağına gelince; bu kadrolarla olması gerekenleri yapması olanaksız olan Türkiye'nin, hormonlu patates gibi yamru yumru yoluna devam edeceğidir.

Türkiye'nin iyi niyetli bürokratlarının devlet müdahaleci kültürü, piyasa koşullarının serbest bırakılmasına olanak vermemektedir. Kapitalist sistemin kendi sigorta mekanizmalarını planlı ekonomi davranışlarıyla kurmaya çalışarak başarılı olamamaktadırlar.

Kısaca, kötü niyetliler yolsuzluklarıyla, iyi niyetliler de bilgisizlikleriyle Türkiye'nin başlıca sorunlarıdır. İstikrar adına Türkiye'yi yönetmeye layık olmayan bu insanlarla her gün ölmektense bir defa ölelim ve bizi güldürmeyen komedi Türkiye'ye son verip, layık olanları (varsa, kaldıysa) arayıp, bulup ülkenin yönetimine taşıyalım.