İyiler ve Kötüler
İyi ve kötüler birbirlerinden herkes için aynı kabulde ayrılabilseydiler, iyiler kötüleri yok eder, kötülükler biterdi. Ne var ki, iyi ve kötüler, tıpkı doğru ve yanlışlar gibi ayrı ayrı değiller. Aynı olgu hem kötüyü, hem iyiyi, hem doğruyu, hem yanlışı temsil ediyor. Birilerinin doğruları diğerleri için yanlış, birilerinin iyileri diğerleri için kötüdür. Dünya, zaman içerisinde doğru ve yanlışların, iyi ve kötülerin değiştiği anlayışların, diğerlerine egemen olmaya çalıştığı çıkar ilişkileri yumağıdır. Savaşlar da, kendilerini iyi kabul edenlerin, çıkarlarına engel olduğuna inandığı karşı tarafı bertaraf etmek için başvurduğu son çaredir.
İyi ve kötü, doğru ve yanlış kabulleri sürekli değiştiğinden dünyada hiçbir ülke için ebedi dost ve düşman yoktur, sadece ebedi çıkarlar vardır. Nitekim, bugün aralarında çatışma olan ülkelerin birçoğu geçmişte çeşitli ittifaklar içerisinde bulunmuş, dost olanları ise savaşacak kadar birbirlerini düşman ilan etmiş ülkelerdir. Bu nedenle, dünya üzerindeki ülkeleri iyi ve kötüler olarak statik bir ayrıma değil, zaman zaman bir diğeri için iyi ya da kötü kabul edilen davranışlarda bulunanlar diye ayırabiliriz.
Genellikle, saldıranlar haksız ve kötü, savunanlar ise haklı ve iyidir. Kaldı ki, terör gibi kabul edilmez ve affedilmez bir yöntemle karşı karşıya kalan tüm ülkeler meşru müdafaa içerisinde iyi tarafı temsil ederler. Çünkü terör, savaş için eğitilmiş ordular arasında yapılmadığından, daha çok masum ve savunmasız sivillerin ölümüne neden olur. Bu nedenle, ABD 11 Eylül 2001'de maruz kaldığı terorist saldırıda, savunma hakkını kullanacak iyiyi, bu terörü yapan ve planlayanlar da kötüleri temsil etmektedirler. Soru: Şimdi iyi taraf, kötüleri cezalandırırsa bu sorun ortadan kalkar, kötülükler biter mi?
Dünya, savaş ihtimali için harcadığı paradan daha fazlasını barış için harcamadıkça bitmez. Borçlarının toplamı 87 trilyon ABD Doları'na vardığı söylenen borçlu ülkelerin yaşam standartları ile alacaklı ülkelerin yaşam standartları arasındaki fark açılmaya devam ettikçe ve dünyanın bir yarısı açlıkla, sefaletle boğuştuğu sürece kötülükler devam eder.
Demokratik platformda kalkınmasını gerçekleştirebilmiş, açık toplum değerlerine inanan ve bu değerler ile dünyaya liderlik etmeye çalışan ülkelerin, nedenleri ne olursa olsun kalkınamamış ve henüz dünyaya verecek bir şeyleri olmayan toplumların sorumluluklarını üstlenmeleri şarttır. Bu nedenle, bugüne kadar başarılı olamayan uluslarüstü kurumların ve yöntemlerinin gözden geçirilmesi gerekir. Bunlara, Birleşmiş Milletler, NATO, IMF, Dünya Bankası dahildir. Bu kurumlar, mevcut vizyon ve misyonlarıyla, soğuk savaş sonrası dönemin ihtiyaçlarına cevap verememektedirler.
Beklenmeyen ve istenmeyen bir saldırının dünyanın liderliğine aday, süper gücü kabul edilen ülkeye yapılmış olması, üzücü sonuçları yanında uluslararası ilişkilerin yeniden yapılanması için bir fırsat olabilir mi? ABD'den, kendi yaralarını sarması ve haklı olarak faili adalete teslim etmesi yanında, sorunun bu boyutunu da düşünmesi beklenmelidir.
Türkiye'nin ise olası yeni yapılanmada gücünü, yeniden artacağını düşündüğü stratejik öneminde arama yanlışına düşmemesi gerekir. Aksine, bu süreçte, Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke olarak, hem ekonomik, hem siyasal açıdan kendisinden beklenenleri daha fazla önemseyerek gerçekleştirmelidir. Sorunun büyüklüğü ve üzücü boyutu, her sorunun yeni fırsatlar yaratacağı gerçeğini değiştirmez. Türkiye, alacağı yeni pozisyonla çağdaş ülkeler arasındaki gücünü ve değerini artırabilir.