İnovasyon
İnovasyonun, insanlık tarihinin en eski kavramlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. İnsanoğlu, tarihsel süreç içerisinde sürekli değişen ve gelişen ihtiyaçlarını önce keşfetmeyi sonra karşılamayı başarmıştır.
Latince “innovatus” kelimesinden türetilen “toplumsal, kültürel ve idari ortamlarda yeni yöntemlerin kullanılması” olarak kabul edilen inovasyon kavramı, iktisadi alana ilk olarak ünlü iktisatçı Joseph A. Schumpeter (1883-1950) tarafından kazandırılmıştır.
Schumpeter’in anlayışına göre; girişimci, yaratıcı güce sahip olan ve yenilikler ile ekonomide yeni alanlar açabilenlerdir. Yenilikler, piyasada kabul edildikleri ve rakiplerini yeniliklere zorladıkları ve ekonomiyi ileri götürdükleri takdirde inovasyon olarak değerlendirileceklerdir(*).
20.Yüzyılın son çeyreğinden itibaren entelektüel sermayenin yaratıcılık fonksiyonu üzerindeki etkisinin anlaşılması ile gelecek vaadinin fiyatlandığı bir döneme geçilmiştir. Entelektüel sermayenin sürdürülebilir yenilik üretme gücü, şirketlerin piyasa değerlerini belirler olmuştur.
İktisadi alanda bilgi üretimine bağlı yaratıcılıkla anılan bir kavramın, günümüzde bir fikrim var seviyesinde sıradanlaştırılması oldukça düşündürücüdür.
Yenilik ve türevlerini bir arada çağrıştıran ve tek bir Türkçe sözcükle ifade edilemeyecek genişlikteki kavram için metinde Türkçe karşılık olarak “yenileştirme” kelimesini kullanmayı tercih edeceğim.
Yenileştirme, açıklamaya çalıştığım gibi insanoğlunun doğasında vardır. İnsanoğlu, tarih boyunca yaratılan ve değişen yeni ihtiyaçlarını fark ettiğinde karşılamak için çaba göstermiş ve sahip oldukça daha fazlasına aday olmuştur. Çünkü hem ihtiyaçlar, hem de ihtiyaç yaratma potansiyeli sınırsızdır.
Serbest rekabet piyasalarının var edilmesinin ana fikri ihtiyaçların sınırsız olma gerçeğidir. İhtiyaç ile talep arasında fark vardır. İhtiyaçlar yaratılır, talep karşılanır. Rekabet ise yeni ihtiyaç yaratma isteğinin arkasındaki dinamiktir.
Yaratılacağı varsayılan ihtiyaçlar, karşılamak için üretilen mal ve hizmetler pazarda ete kemiğe büründüğünde talep edilmezse doğmadan ölürler. Talep edilirlerse doğarlar.
Talep edilmeyen ürün veya hizmetlerin tasarımına ve üretimine yön veren fikir ve çabalar, ekonomik değer yaratamayan başarısızlık öyküleri olarak anılır ve yenileştirici bir fikrin varlığından söz edilmez.
Bu nedenle, analitik ortamda ölçülebilir ekonomik değeri olmayan başka bir deyişle, katma değer yaratamayan hiçbir yaratıcılık arayışı, işletme Literatüründe “yenileştirme” olarak kabul edilmez.
Tüketicilerin bilgiye ve ürünlere erişim özgürlüğünün üreticileri zorladığı serbest rekabet ortamlarında yenileştirme frekansı ve kalitesi yüksektir.
Açık ekonomilerde, kendinden menkul yerel çabalar yerine küresel en iyilerle yapılacak kıyaslamalar (Benchmarking) doğruya yönelmenin hazırlık aşamasıdır.
Yaratılmış ihtiyaçların karşılanma düzeylerini ve nedenlerini doğru tanımlamayı başaramayanların, ekonomik değeri daha yüksek rekabetçi yenileştirmeler önermeleri hayaldir.
Görüldüğü gibi yenileştirme yeteneğinin geliştirilmesinin şirketler için vazgeçilmez olduğu gerçeği yaklaşık yüz yıl önce kavranmış ve iş yaşamına girmiştir.
Doğal olarak ilerleyen zaman içerisinde yönetim bilimciler boş durmamış ve “iyileştirme ve yenileştirme” çabalarının bir sistem içerisinde etkin sonuçlar elde etme başarısı sürekli yükseltilmiştir.
Betimlemek gerekirse, yenileştirmeler yaratıcılığın eseridir. Yaratıcılık bir iddia başka bir deyişle mevcut olana itirazla başlar. İtiraz özgüven gerektirir. Özgüven ise eğitimle beslenir. Eğitimsiz ve bilgiden yoksun çabalardan doğru analiz edilmiş, matematiği olan iddialar çıkmaz. İtiraz özgürlüğü çok değerlidir ama gerçekleşmeyecek boş hayaller için değil, katma değer yaratacak yenileştirmeler için kullanılmalıdır.
Küresel rekabete geçildikten sonra bilime itibar eden ve yerleşik doğrularını sorgulayarak değişime yeşil ışık yakan şirketler arasından, kurumsal kapasitelerini yükseltebilenler ilk dönüşüm yıllarında hatırı sayılır başarılar elde etmişlerdir. Ne var ki, ilerleyen zamanda çoğunun elde ettikleri başarıları sürdüremedikleri bilinen bir gerçekliktir.
Ekonomide durağan seyrettiği için orta gelir tuzağı olarak adlandırılan 10.000 usd civarı kişi başı geliri daha yukarılara taşımak için gereken eğitim seviyesi ile 10.000 usd kişi başı gelire ulaşmak için gereken eğitim seviyesi arasındaki fark çok büyüktür.
Birincisi için taşları yerlerine oturtmak yeterlidir. Diğeri için taşları yenilemek ve değiştirmek gerekir. Başka bir deyişle, eğitim öncelikli her alanda evrensel standartlarda yapısal reformları gerçekleştirmek gerekir.
Şirketlerin de eğitim seviyeleriyle ilgili sorunlar nedeniyle benzer bir gelir tuzağına düştükleri ve katma değeri artıran bir büyümeyi gerçekleştirmekte zorlandıkları bilinen bir gerçekliktir.
Açık ekonomide küreselleşen rekabet ortamlarında faaliyet gösteren şirketlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için yaratıcılık frekanslarını ve sınırlarını sürekli yükseltmeleri gerekir.
Her yenilik, kendisine ait süreçlerin yenileştirilmesiyle elde edilen bir sonuçtur. Bu nedenle, yenilik yaratmak için mevcut sonuçlara ait süreçlerin doğru tanımlanmaları ve doğru analiz edilmeleri ön şarttır.
Umarız, sistem içerisinde üretilmiş bilgi ve deneyimden yoksun fikir üretme çabalarıyla ucuzlatılan yenileştirme arayışları Marjinal kalır ve ekonomik değer yaratan yenileştirme yöntemleri geliştirmek için bilimsel referanslar dikkate alınır.
______________________________________________________
(*) İnovasyonun iktisadi alanda temellendirilmesinde en yaygın kabul gören görüş Joseph A. Schumpeter'in yaklaşımıdır.