Hangi Yerli Sanayi?
Yerel pazar anlayışı kalmadı, ticari sınırlar kalktı, tüketiciler globalleşti, ulus devlet kavramı sorgulanıyor, biz ise gümrük birliği anlaşmasını nasıl deler de yerli sanayimizi korumak adına belirli sektörlere ne imtiyazlar sağlayabiliriz ? ’in müzakerelerini yapıyoruz.
Sevgili otomobil tüketicileri, hükümet ve Türkiye’de otomobil üretimi yapanlar kafa kafaya vermişler, sizlere ve tabi sizlerden biri olarak bana yeni ve haksız ek vergiler getirmenin yollarını aramaktadırlar. Neden yerli üreticiler değil de, Türkiye’de otomobil üretenler demeyi tercih ediyorum? Lütfen, saymaya çalışacağım markalardan hangisinin yerli olduğunu bana söyleyiniz; Renault, Fiat, Opel, Honda, Toyota, Ford, Hyundai (saymayı unuttuklarım beni affetsinler). Şimdi korunmaya çalışılan yerli markayı bana gösterebilir misiniz? Korunmaktan söz edilen Türkiye’de yatırım yapan yabancı ürün sahipleri ve ortaklarıdır. Gelişmiş pazarlarda korumasız satılan bu ürünler için Türkiye’de neden koruma talep edilir?
Bugün yurt dışından bedelsiz olarak ithal edilen otomobillere, motor hacimlerine göre yüzde 49 ile yüzde 129 arasında Gümrük Vergisi ve KDV uygulanmaktadır. Örneğin, Almanya’da 100 bin marka alınabilen bir otomobil Türkiye’ye Gümrük Vergisi ve KDV’si ile birlikte yaklaşık 180 bin marka girebilmektedir. Bugünlerde yaşanan telaşın kaynağı Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde bu işleyişin 5 Şubat 2000’den itibaren ortadan kalkacak olmasıdır. Fransa’da üretilen bir otomobil nasıl Almanya’ya ya da tam tersi Fransa’ya sıfır gümrükle girebiliyorsa, 5 Şubattan itibaren Türkiye’ye de aynı koşullarda sadece KDV’si ödenerek ithal edilebilecektir. Bu uygulamanın önüne geçmek için sözde mağdurların, yani yabancı marka otomobilleri Türkiye’de üretenlerin yoğun bir çaba içinde olduklarını öğreniyoruz. Gerekçeleri her zamanki gibi Türkiye’de istihdam yaratmaları olsa gerek? Yani hangi teknolojide ve ölçekte kalırsak kalalım, hangi rekabet düzeyinde emeklersek emekleyelim, ürünleri hangi fiyatlara satarsak satalım, yeter ki belirli sayıda insana aş ve iş verelim? Sayın karar vericiler söz konusu çalışanların ücretlerini görünen işverenler değil, haksız vergi ve/veya fonlarla ithal otomobillerden uzak tutulan alıcılar ödüyor. Her otomobil satın alana üreticiye ait birer hisse senedi vermeniz bu uygulamanın mazereti olabilir.
Korumacı politikaların ülkeye ve ülke insanına yarar getirmediğini dünya ispatlıyor, bizler yazıyoruz ancak, yöneticilerimiz ısrarla terk edilen yöntemleri uygulamaya devam ediyor. Gümrük müsteşarının “Azıcık aklı olan bedelsiz ithalat yoluyla Türkiye’ye yurt dışından elektronik eşya ya da otomobil getirmez. Çünkü cazip değil. Kaldı ki böylesi bir talep artışının olması durumunda yasanın bize verdiği çok geniş yetkiler var. Bunları kullanırız, otomotiv sektörünü koruruz” (*) beyanından da Hükümetin, imzaladığı Avrupa Gümrük Birliği Anlaşmasına karşın otomotiv sektörünü imtiyazlı kılmaya devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu sonuç muhtemelen diğer ülkelerin de misillemesine neden olacak ve nurtopu gibi ihracat yapamayan bir otomotiv sektörümüz olacaktır. Tabii, vergi iadesi ve/veya Eximbank olanaklarıyla ihracatı subvanse etmek de Türk tüketicisinin yabancı olmadığı bir davranıştır.
Yukarıda saydığım markalar hem kendi ülkelerinde hem de diğer batılı ülkelerde korunmadan rekabet ederken Türkiye’de korunmaya muhtaç oluyorlar. Bence, bu olgu artık bizlerin, kısaca, Türk tüketicisinin sorgulaması gereken ciddi bir durumdur. Rekabet Kurulu’nun da sayın müsteşarın bahsettiği geniş yasal yetkilerin, nasıl oluyor da Hükümette olabildiğini ve kendilerinin izni olmadan uygulanabildiğini sorgulaması gerekir. Yöntem olarak piyasa ekonomisini tercih ettiğini her fırsatta dile getiren bir hükümetin de öncelikli ödevi olarak piyasa ekonomisi dersini çalışması gerekir. Aksi takdirde, gelişmiş ülkelerin terk ettiği modelleri ülke yararına uygulama iddiası bazı lobilerin devletin kararlarını etkilediği kanaatini yaratacaktır.
5 Şubat 2000’den itibaren eğer otomotiv sektörü korunmaya devam ederse ki görünen ve alınan kararlar bu yöndedir. Hükümet, Türk tüketicisinin ekonomik özgürlüğünü Avrupa Gümrük Birliğine karşın kısıtlamaya devam eden bu uygulamanın gerekçesini bilimsel platformda açıklamaya zorunlu olmalıdır. Bu uygulamaya destek verdiği, en azından engel olmadığı anlaşılan Rekabet Kurulu da yanlış bilinen varlık nedenini aynı platformda Türk tüketicisine anlatmalıdır.
(*) Kaynak; Milliyet gazetesi sayfa;7, 17 Ocak 2000