Genç Girişimciler

06 Mayıs Perşembe günü, günlük işlerimden uzak bir gün geçirdim. Ankara’ya sabah gidip akşam dönmek korktuğum gibi beni yormadı, hatta dönüşte dinlendiğimi hissettim. Güzel bir gün geçirmiş olmamın da bunda etkisi vardı.

ODTÜ Genç Girişimciler Topluluğunun düzenlediği “Çin Fırsat mı? Tehdit mi?” panelinin, ODTÜ Girişimcilik Merkezi Koordinatörü Sn. Nilüfer Arıak’ın yönettiği birinci oturumuna Sn. Nevzat Saygılıoğlu (Gümrük Müsteşarı), Sn. Ahmet Yakıcı ( Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel Müdürü) ve Sn. Bülent Pirler (TİSK Genel Sekreteri) ile birlikte konuşmacı olarak davet edilmiştim. Ağırlıklı olarak ODTÜ İİBF öğrencileri ile öğretim elemanlarının doldurduğu salonda, yirmişer dakikalık konuşma ve yine toplam yirmi dakikalık soru-cevap bölümünde Çin ekonomisinin fotoğrafı, Dünya Ticareti içerisindeki yeri ve Türkiye ile olan ilişkisi analiz edilmeye çalışıldı. Oturumdan; Çin’in diğer ülkeleri tedirgin eden gayri ticari rekabet unsurlarına uzun süre sığınamayacağı ve DTÖ kuralları çerçevesinde yaptırımların uygulanması yanında Çin ile ticaretin geliştirilmesi için mutabakat çıktı demek yanlış olmayacaktır.

Genç Girişimci adaylarına, Çin’in neden dünya ekonomisini tehdit edemeyeceğini anlatmaya çalıştım. Dışa açılan Çin; “değer tüketmeye ve ürün üretmeye”, ekonomik lisanla “marka tüketmeye ve fason üretmeye” adaydır. Açmak gerekirse, her Çin’li kazancını marka sahibi olmak için harcamaya ve kazanmak için de marka sahiplerine taşeron olmaya adaydır.

Dünya ekonomisinde (benzetmek gerekirse) değer üretenler işverenleri, fason üretenler ise  iş görenleri temsil ederler. Değer üretenlerin sipariş vermesi ve yatırım yapması için çaba sarf eden bir ülke dünya ekonomisini tehdit edemez. Çin, marka sahipleri için uzun süre konuşulan bir dostun sonunda kapıyı çalması gibidir.

Marka sahipleri için tartışmasız fırsat olan Çin’in, bugün ki yapısıyla diğer taşeron ülkelere   rakip olduğu da açıktır. Burada cevabı bulunması gereken soru: Türkiye’nin kendisini nereye konumlayacağıdır ?

Türkiye, Çin’e göre yaklaşık 25 yıl önce başladığı döviz kuruna ve maliyete hassas taşeronluk serüvenini  fakirleşerek sürdürecek midir ? Yoksa, katma değeri yüksek markalarla değer üreticileri arasında kendisine bir yer bulabilecek midir ?

Daha önceki yazılarımda fasonculuğun 21. yüzyılın sömürgecilik politikası olduğunu, fason üreticilerin de sömürülen tarafta yer aldığını yazmıştım. Her şeyden önce Türkiye bu konumdan çıkmak zorundadır. Kendi markalarına sahip olmak ve değer yaratmak, Türkiye’nin önündeki berrak hedef olmalıdır. Soru: Bu konuma nasıl gelineceğidir ?

Öncelikle, fason ihracatçı olmanın Türkiye’nin kaderi olmadığı üzerinde mutabakat gerekir. Türkiye, her ülke gibi değer üretmeye ve marka yaratmaya adaydır. Tüketicilerin zihinlerinde atfedilen değerleri yaratmanın kaynağı ise “değerli” ülke olmaktır.

Yine daha önceki yazılarımda yazdığım gibi Türkiye, “önemli değil, değerli ülke” olmayı hedeflemelidir. Bölgesinde stratejik önemi olmak ya da jeopolitik yapısı nedeniyle önemli olmak, sürekliliği olmayan geçmiş versiyon avantajlardır. Türkiye, bölgesinde ve dünyada sahip olduğu değerlerle önemli olmalıdır. Evrensel doğruları benimseyen, bireyin üstünlüğünü kabul eden, bilgiye ve haklarına önem veren, insan haklarına saygılı, uluslararası anlaşmaları uygulayan, rekabete açık, demokrasiye inanan, vatandaşına güvenen ve kendisini sürekli çağdaş yolda yenileyebilen bir ülke, özgün nüanslarını katacağı zenginliklerle değerli ülke olmayı başarabilir. Aksi takdirde, marka kaldıracı bulunmayan Türkiye’nin toplu değişimini sağlamadan, bir şehrin ya da birkaç firmanın ülke gerçeklerinden kendilerini soyutlayarak markalaşma hayalleri yanlış yolda zaman ve para kaybından başka bir şey değildir.

AB adaylığı Türkiye’nin çağdaş yolda toplu değişiminin ve değer yaratma isteğinin yol haritasıdır. Zaman kayıplarına ve yol kazalarına karşın doğru yolda çok mesafe almış olan Türkiye’nin, ihmal ettiği ülke kimliğine, kültürüne ve felsefesine yatırım yapması ön koşuldur.

Panel esnasında ve sonrasında sordukları sorular ve yorumlarıyla katkı sağlayan gençleri gördükçe, yakın gelecekte değer yaratan ülkeler arasına gireceğimize olan inancım artmaktadır. Hem seçtikleri konu, hem de işleyiş biçimleri açısından ODTÜ Genç Girişimciler Topluluğunu bir defa daha kutlarım.