Gelişmişlik, Değişim ve Serbest Piyasa Ekonomisi

Amaç gelişmiş bir ülke olmak ise, önce gelişmiş ülke tanımını yapmak gerekir. Bu, başka bir deyişle, hedefin belirlenmesi ve tarif edilmesidir. Sonra, yerinde durmayan bu hedefe nasıl ulaşılabileceğinin tespit edilmesi gerekir. Prensip olarak, her zaman farklı yöntemler ve araçlar vardır. Bunlardan doğru olanlarının seçimi ise, seçenekleri mevcut birikiminle nasıl algılayabildiğine bağlıdır. Doğru yöntem ve araçları seçememiş isen, sonuç sürekli gelişmekte ya da az gelişmiş bir ülke olarak kalmaktır. Doğru yöntem ve araçları seçebilmiş ancak uygulayamamışsan, sonuç yine aynıdır. Bunun başlıca nedeni, hedefin daha doğru seçim yapan ve uygulayanların elinde sürekli değişmesidir. Bu nedenle, gelişmişlik sürekli değişen ve göreceli bakılması gereken bir olgudur. Gelişmişliğin azlığı-çokluğu toplumların ihtiyaçlarının karşılanma düzeyine göre belli olur. Büyük önder Atatürk de “Çağdaş medeniyet seviyesi” tanımıyla, gelişmişliğin toplumların ihtiyaçlarının karşılanma düzeyi ile ilgili olduğunu ve bu düzeyde yaşanan sürekli değişimi yıllarca önce ifade etmiştir.

Değişimin başlıca güdümleyicisi toplumların ihtiyaçlarıdır. Ancak, ihtiyaçlar da dünya üzerinde olanlardan bağımsız bir güdüyle oluşmakta değildir. İhtiyaçlar yaratılmaktadır. Bu nedenle, değişim ihtiyaçların önünde ve yaratılan ihtiyaçların güdümleyici etkisiyle de süreklidir. Dolayısıyla, değişim bir yerlerde kendiliğinden oluşup sizi beklemediğinden, değişimi yakalamaktan değil içerisinde yer almaktan söz etmek gerekir. Toplumların ileri ihtiyaçlarını yaratan teknolojik bilgi ve birikime sahip gelişmiş ülkelerin sürekli kıldığı bir değişimin içerisinde yer almak da henüz toplumunun oluşmuş taleplerini karşılayamayan az gelişmiş ülkeler için sadece istemekle olabilecek şeyler değildir.

Türkiye’yi yönetenler, “Çağdaş medeniyet seviyesi”ne ulaşmak ve orada kalmak için seçimlerini uzun süredir “serbest piyasa ekonomisi” (*) nden yana yaptıklarını ilan etmekte ve dünya ile bütünleşmenin yararlarını anlatmaktadırlar. Tercihiniz gerçekten serbest piyasa ekonomisinden yana ise ve dünya ekonomisine entegre olmakta yarar görüyorsanız, öncelikle uzlaşmaya açık olmayan, bilindiğini zannettiğimiz temel ekonomik kararları almanız gerekmektedir. Bunlar, başlıca devletin ekonomideki mevcut ağırlığını ortadan kaldırmaya yönelik kararlardır:

-Merkez Bankasının bağımsız olması,
-Devletin iktisadi girişimlerde bulunmaması (KİT’lerin mevcut durumları dikkate alınarak süratle özelleştirilmesi, elden çıkarılması ve/veya tasfiyesi),
-Devletin bankacılık faaliyetinden çekilmesi, kamu bankalarının süratle özelleştirilmesi,
-Tarım ürünleriyle ilgili devlet alımlarının durdurulması, Birliklerin (Tarım Kooperatifleri) kapatılması ve üreticiye pazarın yolunun gösterilmesi, ”Vadeli Piyasalar” ın süratle oluşturulması ve üreticinin ihracatını zorlaştıran fonların kaldırılması,
-Döviz üzerindeki baskının kaldırılması ve TL’nin yabancı paralar karşısında serbest bırakılması,
-İthalata ait mevcut vergi ve fonların kaldırılması, ithalatın serbest bırakılması ve iç piyasadaki mevcut fiyat kontrollerinin kaldırılması,
-Yatırımlara ve ihracata yönelik tüm teşviklerin kaldırılması,
-Bankaların ekonominin türevleri ve varlıklarının reel ekonominin büyümesine olan katkılarına
bağlı olduklarının yeniden hatırlanması ve kamu borçlanmalarıyla reel ekonomiye
kazandırılacak banka kaynaklarında dolaylı maliyet artışına neden olunmaması,
-Borsanın başlıca ödevinin tasarrufların kısa yoldan reel ekonomiye kazandırılarak
değerlendirilmesi olduğunun yeniden hatırlanması ve devlet tahvilleriyle fırsat maliyetlerinin
yükseltilmemesi,
-Hiçbir kuruluşun (bankalar dahil) kurtarılmaması ve özel kanunlarla icra-iflas yollarının
kapatılmaması,
-Kooperatifler dahil ( eksik rekabet koşulları yaratmaya çalışan) hiçbir yatay bütünleşmenin
sübvanse edilmemesi,
-Tüketici egemenliğinin güdümlenmesi ve örgütlenmelerine destek olunması,
-Devletin esas ödevinin, ekonominin büyümesine engel olacak davranışlardan kaçınmak
olduğunun hatırlanması ve verginin amaç değil kazanca bağlı bir sonuç olduğu yeniden
öğrenilerek, reel ekonominin girdileri olan araçlar üzerindeki vergilerin kaldırılması, dolaylı
olarak da sermaye birikiminin sağlanması,
-Kayıtdışı ekonominin önlenmesi ( bu noktada bağımsız mali denetime önemli ödevler verilebilir),
beyan edilmiş vergi ve sigorta primlerinin, yeni yöntem ve yaptırımlar aranarak, kolay elde
edilebilir bir kredi alternatifi olmaktan çıkarılması ve asla vergi ve sigorta affı çıkarılmayarak, bu beklentinin kararlılıkla yok edilmesi,
-Sosyal güvenlik kapsamının daraltılması, iş güvenliğinin mülkiyet hakkı gibi görülmesinden
vazgeçilmesi, işsizlik sigortasının işsizliğe çare değil, ekonomiye yük olarak kabul edilmesi ve
söz konusu sigortanın yaygın, ancak, iş bulma ve yerleştirme, bilgi ağı ve kurallarıyla
desteklenerek oluşturulmasının düşünülmesi,
-Her sahada (eğitim, sağlık, sigortacılık ve diğer) özel girişimcilerin devlet kuruluşlarıyla
rekabetine engel olunmaması ancak, sübvanse edilmemesi ve bu sahaların da rekabetin
güdümünde özel sektöre bırakılması,
-Belediyelerin (BİT) iktisadi hiçbir girişimine izin verilmemesi ve mevcutların KİT’lere önerildiği şekilde özelleştirilmesi, hazine arazilerinin imara açılmasıyla arsa arzının yükseltilmesi, arsa ve bine alım satımında tapu kayıtlarıyla gerçekleşen satış arasındaki farkın önlenmesi (bağımsız mali denetime bu noktada da önemli ödevler verilebilir), birinci alımlarda satın alandan vergi alınmazken, ikinci ve daha fazla alımlarda vergilerin arttırılarak alınması; kentlilerin ortak kullanımına ait unsurlara ve çevreye zarar veren girişimlere karşı ciddi bir kontrol ( haklarını ve kentli yaşam normlarını bilen kentlinin bağımsız denetimi ile) ve yaptırım getirilmesi, asla gecekondu ve imar affı çıkarılmayarak, bu beklentinin kararlılıkla yok edilmesi,
-Devletin fiyatlandırılmayan hiçbir hizmetinin kalmaması, kamu gelir ve giderlerinde açık
öngörmeyen denk bütçe prensibinin yeniden benimsenmesi, iç borçlanmalarda asla piyasa
dengelerinin üstüne çıkılmaması, kamu yatırımlarında (yap-işlet-devret vb.) dünyadaki
eğilimlerin içerisinde olunması ve dış finansman olanaklarından yararlandırarak özel sektör
eliyle yatırımların yapılması,
-Tüm sahalarda çalışanlara sendika kurma hakkının verilmesi ancak, işverenin işten çıkarma ve serbest istihdam hakkının da kanuni koşullarıyla aynı anda sağlanması.

Kısacası yapılacak olan, dünya ile bütünleşmeye engel ne varsa süratle ortadan kaldırarak bugünkünden çok daha serbest bir pazar ekonomisine geçilmesi ve haksız rekabete, haksız kazanca yol açan kanalları önleyecek düzenlemelerle de öngörülen yapılanmaya destek sağlanmasıdır. Bunlar yapılırsa, piyasalar kendiliğinden doğal seyri içerisinde gerçek dengelerini bulacaktır.

Ne yazık ki yıllardır Türkiye’de söz konusu temel ekonomik kararları almak yerine, reel ekonomiye hiçbir yararı olmayan, salt kur ve faiz oranlarını ayarlayarak Türk Lirasını korumaya çalışmak adına yapılan para operasyonlarıyla, mal ve hizmet üretiminde her sahada fırsat maliyeti yüksek bir ortam düşüncesi yaratılmakta ve durgunluk güdümlenerek aksine Türk Lirası sürekli güven kaybetmektedir. Bunu da genellikle piyasa dengelerinin suni olarak eskisinden daha yukarıda oluşması takip etmekte ve artan mal ve hizmet fiyatları sonucunda da Türk Lirası reel olarak değer kaybetmektedir. Her seferinde girilen bu çıkmazdan kurtulmanın yolu, reel ekonominin sağlıklı büyümesine yönelik kararların bir bütün halinde alınmasına bağlıdır.

Yukarıda sayabildiğimiz ve daha bir çok sayılabilecek gereklerden sadece birisini yapmamak, diğerlerinin bütüne olan beklenen etkisini bozmak demektir. Uygulamada gecikmek ise, hedefe ulaşmanın bedelini arttırmak demektir. Bir gün, bu bedel ödenemez boyutlara gelebilir ve hedefe ulaşmak şansı kaybedilebilir(**). Türkiye’de bugün biran önce cevaplandırılması gereken en önemli soru:  “Bu gerekleri kimin, ne zaman, nasıl yapacağıdır?”.

 

(*) Serbest piyasa ekonomisi, verimli ve rasyonel sonuçların elde edilebilmesi için öngörülen bir rekabet sistemidir. Ekonominin doğasının değiştirilemeyeceği mantığıyla müdahaleleri yersiz ve verimli sonuçlara ulaşmanın maliyetlerini arttırmak olarak kabul eder. Bu nedenle anlamakta güçlük çektiğimiz, serbest piyasa ekonomisine geçiş ve/veya hazırlanmak adı altında önerilen yeni müdahalelerdir. Kısacası, çok sık ifade edilen, ‘serbest piyasa koşullarına ayak uydurabilecek bir sanayiye sahip olabilmek için yeniden öncelik tayinleri, bazı farklı ve yeni teşviklerin uygulanması ve para piyasalarında yeni düzenlemelerle serbest piyasa koşullarına daha güçlü olarak girmek’ gibi önerilerdir. Serbest piyasa ekonomisine geçmeden bu düzenlemelerle daha güçlenmeyi başarabiliyorsanız, neden serbest piyasa ekonomisine ihtiyaç duyacaksınız ki? Türkiye, yıllardır araçları amaç edinen bir ülke olarak, bütünün parçalarına yönelik (Gümrük Birliği, Özelleştirme vb.) tedbirler adı altında geleneksel müdahaleci yapısını genişleterek sürdürmekten başka bir şey yapmamaktadır. Serbest piyasa ekonomisi bir sistemdir ve araçtır. Rekabete hazırlanmanın bilinen tek yolu ise, “rekabet etmektir”.

(**) Toplumların ‘ihtiyaçlarını yaratan” gelişmiş ülkeler sınıfına geçmek isteyen, toplumlarının ‘oluşmuş taleplerini karşılayamayan‘ az gelişmiş ülkelerin, henüz toplumlarının ‘talepleri oluşamamış’ olan gelişmemiş ülkeler arasına düşmesi de unutulmaması gereken bir diğer olası sonuçtur.