Açık Ekonomide Fason İhracat
Kapalı ekonomilerde fason ihracat yapan firmalar sadece ihracatçı değiller ise iç pazara da kendi markaları ile satış yaparlar. Fason çalıştıkları global marka sahipleri tarafından eğitilirler ve elde ettikleri üretim kültürü genellikle iç pazarda da yararlandıkları kazanımlar olur. Tüketici odaklı bakıldığında, kendi pazarlarında doğrudan yerel tüketicilere, uluslar arası pazarlarda ise dolaylı olarak global tüketicilere servis verirler.
Açık ekonomilerde ise yerel pazar olmasına karşın, yerel tüketici yoktur. Tüketiciler globaldir. Kapalı ekonomi döneminin fason ihracatçıları, servis verdikleri global marka sahipleriyle ortaklıklar yaparak yerel pazarlarda tutunmaya çalışırlar. Yabancı ortağın öncelikli hedefi yerel pazardan pay almak, yerli ortağın beklentisi ise iç pazar satışları yanında, ihracatını da sürdürmektir. Bunun için ortaklık yaptığı marka sahiplerinin “net-work” ünde yer alan kuruluşlara fason üretim yapması ve/veya merkezden bağımsız olarak dış pazarlara açılması ya da pazarının yetki sınırlarını (territory) ülkesi dışına genişletmesi gerekir.
Yukarıda belirttiğim şekilde, global marka sahipleri yatırımlarını yaparken daha çok yerel pazarları gözönüne alırlarlar. Kısacası, Türkiye’ ye gelen yabancı sermaye başlıca Türk pazarı için gelir. Yeni ürünler, genellikle ana merkezin ar-ge bölümünde geliştirilir. Çeşitli ülkelere dağılmış tesislerde belirli ürünler banta alınır. Ürün gamları hemen her pazarda ithalat desteği ile sağlanır. Kısacası, hiçbir tesiste ürünlerin tamamı üretilmez.
Sınırları ticarete açık olan ülkelerde iç pazara daha yatkın tercihler üretilirken, ürün gamları ithalat yardımıyla oluşturulduğundan, her markanın yerel yatırımı rekabet açısından eşit koşullardadır. Tüm çeşitleri ithal eden rakiplerden de çekinmeleri yersizdir. Herhangi bir yabancı ortaklık yerel rekabette zorlanıyorsa, nedeni; doğru yatırımların ve/veya doğru anlaşmaların yapılmamış olmasıdır. Rekabette zorlanan markanın uluslar arası pazardaki durumu, sorunun cevabıdır. Sonuçlar aynı paralelde ise seçilen marka yanlıştır. Aynı paralelde değilse anlaşmalar yanlıştır. Her iki durumda da, söz konusu yatırımın mevcut koşulları ile ülkeye yararı yoktur.
Doğru markayla, doğru anlaşmalar yapanlar, hem iç pazarda ithal destekli ürün çeşitleriyle rekabet üstünlüğü sağlarlar, hem de kendilerinin ürettiği çeşitleri üretmeyen net-work üyelerine fason ihracat yaparak ülkelerine döviz kazandırmayı başarırlar.
Kısacası, ithalat payının artmasını ileri sürerek koruma talep eden yerel yatırımlar, yerli olsun yabancı olsun doğru markalara, doğru yatırımlar yapmamışlardır. Yanlışlarının diyetini tüketiciler ödememelidir. Yanlışı sürdürmeye yardım eden ve piyasa ekonomisini temelinden sarsan korumacı ve kayırmacı zihniyetin istisnasız her sektörde değişeceği ümidimi koruyorum.