Rekabet ve Rekabet Kurumu

Daha önceleri de köşemde Rekabet Kurumunun fonksiyonuna ve önemine değinen yazılar yazdım. 04/05 Mart’ta Kurumun İstanbul’da düzenlediği “Avrupa Birliğine Tam Üyelik Sürecinde Yatırım Ortamının İyileştirilmesi ve Rekabet Politikası” isimli sempozyumun ilk gün açılış oturumuna katılabildim. Rekabet Kurumunun, kuruluşundan bugüne kadar kendisine tanınan yetkiler sınırında görevini bihakkın yerine getirmek için yoğun çaba gösterdiğine bir kez daha emin oldum. Ancak, devlet tasarruflarına karşı görevsiz olmasının ya da kalmasının da üstlendiği misyona ne denli zarar verdiğini de bir kez daha gözlemledim.

Rekabet Kurumu, Gümrük Birliği ve Özelleştirme ile birlikte tüketicinin egemen olduğu Piyasa Demokrasisinin üç temel taşından biridir. Gümrük Birliği, ticari sınırları kaldırarak rekabet düzeyini yükseltir; Özelleştirme, devletin piyasalardan çekilmesini sağlayarak piyasa kuralları dışında kaynak arayışlarını, davranışları ve görev zararlarını önler; Rekabet Kurumu da, piyasaları denetleyerek haksız rekabet koşullarının, tekel, tröst ve kartelleşme doğuracak hakim anlaşmaların oluşmasını engeller. Zorunlu ve geçici tekellerin piyasaları bozmasına engel olacak Regülasyon Kurulunun yukarıda saydığım unsurlara yardımcı önemini de unutmamak gerekir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde tam rekabet (perfect competation) uygulaması yoktur. Uygulanma olasılığı da yoktur. Serbest pazar ekonomilerinin tamamı tüketici ya da üretici lehine birbirlerinden az ya da çok farkları olan oligopol (imperfect competation) pazarlardır. Hedef;  giderek tüketici lehine farkları daha üstün olan pazarlara sahip olmaktır. Her yıl yapılan özgürlük endeksi araştırmalarında söz konusu farkın daha fazla olduğu pazarların refah seviyesinin görece yüksekliği bu hedefi anlamlı kılmaktadır. Türkiye, 1980 li yıllardan itibaren daha serbest bir pazar ekonomisine sahip olmanın uğraşını vermektedir. 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği anlaşması bu yöndeki en radikal adımdır. Özelleştirme ise birikmiş alışkanlıklar nedeniyle başarılı olunamayan ama her hükümetin gündeminde olan bir diğer adımdır.

Türkiye, serbest pazar ekonomisi uygulayan ülkelerden biri olarak sonuçlarından yeterince fayda sağlayabilmiş değildir. 20 yılı aşkın bir süredir bu yönde kültürünü olgunlaştıramamış olması da düşündürücüdür. Başlıca nedeni, öngörülen oluşumda devletin rolünün bir türlü tayin edilememiş olmasıdır. Siyasi erk hem serbest pazar ekonomisi tabelasını indirmek, hem de müdahaleci devlet yapısını değiştirmek istememiştir. Türkiye’nin tercih ettiği melez yapı 20 yılda kişi başına ancak 3000 USD GSMH üretebilmiştir. Dünyada dolaşan doğrudan yabancı sermayeden yüzde bir dahi pay alınamamıştır. Kısacası, Türkiye dünyadaki kötü pazar ekonomisi uygulayıcılarından biridir.

Türkiye neden başaramıyor ? Bana göre başlıca iki nedeni vardır: Birincisi işin ideolojik yanına tam vakıf değildir. İkincisi: Samimi değildir.

İdeolojik yanına vakıf olan devletler teşvik yasası geliştirmezler. Serbest pazar ekonomilerinde, teşvik yasaları haksız rekabet yaratan ve verimsizliği güdümleyen unsurlar olarak kabul edilir. Devlete sırtını dayayan bir işletmenin yarattığı istihdamdan da yarar gelmez. Çalışanlar için durum, diploması geçersiz bir üniversitede eğitim görmekten faksızdır. Görünürde bir işleri vardır ama gelecekleri yoktur. Bu nedenle, kendi ayakları üzerinde duramayan işletmelerin hiç kurulmamaları gerekir.

Yine ideolojik yanına vakıf olan devletler, üretim süreçlerinde maliyet yaratan dolaylı vergiler ile alışverişi zorlaştıran tüketim vergileri ağırlıklı vergi modellerini tercih etmezler. Aksine, kurum ve bireylerin kazancını büyütecek modellerle gelirlerini arttırmayı planlarlar. Kısacası, rekabet önünde engel teşkil edecek vergilerden kaçınırlar. Diğer yandan sermaye ve üretimde yerli ve yabancı ayırımları yapmazlar. Hukuki alt yapıyı ve yasaları bu yönde geliştirir, idari kararlarda ve uygulamalarda ayırım gözetiyor izlenimi vermezler.

Samimi olan devletler, Rekabet Kurumunu devlete karşı görevsiz kurgulamaz ya da kılmazlar. Rekabet Kurumunun yer aldığı ülkelerde, araziler yerli ya da yabancı kuruluşlara yatırım yapsınlar diye bedelsiz verilmezler. Yine teşvik yasaları Kurumun izni olmadan çıkarılmaz ve uygulamaya alınmazlar. Rekabet hukukunun özel sektöre cevaz vermediği anlaşmalar, Kurumun izni olmadan herhangi bir devlet kuruluşu ya da siyasi erk tarafından yapılmaz ve uygulanmazlar.

Türkiye’de serbest pazar ekonomisinin yararlı sonuçlar üretememesinin nedeni siyasilerin ve bürokrasinin konuya ilişkin inançlarının, samimiyetlerinin ve bilgilerinin yetersizliğidir. Serbest pazar ekonomisi uyguluyorum diyen ülkelerde Rekabet Kurumlarının görev tanımları ve yetkinlik alanları, ülkelerin konuya hakimiyetlerinin ve samimiyetlerinin en belirgin ve ayırıcı göstergesidir.