İhracatçı Neden Döviz Kurunun Yakasından Düşmez?

19 Mart Salı günü TCMB ile gazetemiz DÜNYA'nın düzenlediği ve TCMB Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin konuşmacı olarak katıldığı toplantıda, Sayın başkan açıkça ifade etti "İhracatı desteklemek Merkez Bankası'nın işi değil"dir. Kısaca, enflasyon oranında devalüasyon beklediklerini söyleyecek kadar ileri gidenlere, geçmişte olduğu gibi kurla ihracat desteklemek gibi bir yanlışa düşmeyeceklerini belirtti. Gazetemizin, Sayın başkanın ağzından verdiği o günkü manşetinin de bu söylenenler ışığında "kura müdahale edebiliriz" değil "kura müdahale etmeyeceğiz" olması gerekirdi. Çünkü, Sayın başkan, fiyat istikrarı sağlama ödevi çerçevesinde kura müdahale etmelerinin sınırlarını, yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde açıklamıştı. Umarım, TCMB söylediklerinin arkasında sağlam duracaktır.

Değerli ihracatçı ve turizmcilerin döviz getirmek amacıyla yaptıkları yatırımlarını yeniden gözden geçirmeleri ve rekabet üstünlüğünü, ülkenin parasının değerini düşürmekte değil, ürettikleri ürün ve hizmetleri fiyata yansıtabilecekleri niteliklerinde aramaları gerekmektedir.

16 Şubat tarihli "İhracatçı ile Türkiye ne zaman birlikte kazanacaklar" yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye geçmiş yıllarını boşa harcayarak, Üçüncü Dünya ülkeleriyle fason ihracat rekabeti sınırında sıkışıp kalmıştır. Ucuz işçilik ve düşük fiyatlandırma ile rekabet etmeye çalışan ülkeler devalüasyon yaparak bir diğerine üstünlük sağlayamazlar. Devalüasyon yapmak hiçbir ülkenin tekelinde değildir başka bir deyişle, her ülkenin yapabileceği bir şeydir. Parasının değerini düşürerek kısa dönemli siparişler alan bir ülkenin, bundan rahatsız olduğu için devalüasyon yapacak herhangi bir rakip Üçüncü Dünya ülkesine bir sonraki siparişleri kaptırması işten bile değildir. Bu takdirde, yeniden devalüasyon yapmak, sonra yeniden, sonra yeniden... Siz bu yöntemle ihracat yapacaksınız ya da turist getireceksiniz diye ülkeyi daha ne kadar fakirleştireceğiz?

Biraz enflasyonla büyüme talep edenleri bir yana bırakalım, bazı iktisatçı dostlarım; çok haklısın da şu kısa dönemde bu gerçeği gözardı etmeden kur desteği veremez miyiz? demekteler. Değerli iktisatçılar, her kurumun kendi dinamik hasletleriyle rekabet üstünlüğü elde etmesi ve kazanç sağlayarak büyümesi vazgeçilmezdir. Türkiye'de ben ihracat yapıyorum diyenlerin bu kuralın dışına çıkmasına neden olacak bir ayrıcalığı yoktur. Ülkeye döviz getirmek kadar, dövizi getirmenin maliyeti de önemlidir. Kurla enflasyonun doğrudan ilişkili olduğu bir ortamda kur desteğiyle ihracat yaparak, hem ülkeye zarar verilmekte, hem de vesayet altında büyümeye alışmış, kendi ayakları üzerinde duramayan ihracatçılar yaratılmaktadır. Bu şekilde bağımlılaşan ihracatçılar döviz kurunun yakasından düşmezler, başka bir deyişle halkın cebinden ellerini çekmezler.

Ekonomi bilimi tahmin yürütme ödevini üstlenmez. Enflasyon oranı ya da döviz kuru şu tarihte bu olacak ya da bugün Türk Lirası aşırı değerli diye ahkam kesenlerin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Ekonomi bilimi var olan piyasa ilişkilerini açıklar. Geleceğe yönelik ise, en fazla trendlerin bazı varsayımlar altında şu ya da bu yönde gidebileceklerini söylemeye yardımcı olur. Bütünden yola çıkmadan yapılan analizlerin de değeri yoktur.

TCMB Başkanı da, konuşmasından anlaşılacağı gibi, ihracatçıların bugünden yarına rekabet unsurlarını değiştirerek, kısa dönemde kendilerini yeniden konumlamalarını ve kur sarmalından çıkmalarını beklemiyor. Bu nedenle, hem bankaların, hem ihracatçıların vadeli işlemler piyasalarını kullanarak, kurdan kaynaklanan fiyatlandırma risklerini sigorta etmelerini öneriyor. Muhatapların kurdan şikayet etmek yerine vadeli işlemlerle ilgili (eğitim, piyasa derinliği vs) var olduğunu ileri sürdükleri sorunları çözmek için çalışmaları ve yetkilileri çalıştırmaları daha gerçekçi ve yararlı olacaktır.

Devletin, dolaylı vergiler, enflasyon muhasebesi vb yanlış uygulamalarla ihracatçıların rekabet alanlarını daralttığı ve sonunda devalüasyon yaparak yanlışlarının maliyetini ülkeye yüklediği açıktır. Bu yanlıştan ve kolaycılıktan hem ihracatçıların, hem de devletin dönmesi şarttır.
İhracat yapan kuruluşların günü kurtaracak çözümler yerine, devleti, maliyet yaratacak davranışlardan kaçınmaya zorlamaları ve kendi kaynaklarını verimli kullanmaya çalışmaları daha akılcı ve kalıcı olacaktır.