İhracat Seferberlikle Yapılmaz

İhracat seferberlik ilan edilerek yapılamaz. Çünkü, ihracat amaç değil, sonuçtur. Amaç, her zaman verimliliktir. Siyasilere verilen brifinglerde, makro analiz tablolarında gösterilen “dış alem gelirleri”, ekonominin rekabet düzeyine göre yükselir ya da eksilir. Rekabet üstünlüğü sağlayamayan bir ürün ya da hizmet satılmaz. Yapay desteklerle satışı sağladığınızda, yaptığınız ihracat sizi sadece fakirleştirir. Türkiye gibi ülkeler bu nedenle ihracat yaparken daha çok batarlar.

İhracat dış pazar değil, aksine iç pazar yatırımının sonucudur. Dünyaya mal satabilmenin ön koşulu, iç pazarda dünya ile rekabet etmektir. Yerli sanayii korumak adına kapanan ekonomilerde elde edilen sonuçlar ihracat yapmaya yetmez. Kapalı ekonomiler, tasarım gücü olmayan bir sanayii, sürekli eli milletin cebinde bir devleti, aş ve işle yetinmesi istenen bir toplumu da beraberinde getirir. Ticaretin küreselleştiği bir dünyada iç ve dış pazar ayırımı yaparak, ihracatı iç pazar dinamiklerinden soyut hedefleyen ülkelerin kalkınmaları da söz konusu değildir. Türkiye ne yazık ki, ihracat yaparken fakirleşen az gelişmiş ülkelerden biridir. İhracat yaparken zenginleşen gelişmiş ülkeler ise ne yaptıklarından çok nasıl yaptıklarıyla ilgilenirler.

Türkiye’nin ihracat ve turizm gelirlerini nasıl elde ettiğine göz attığınızda, sonu gelmeyen teşvikler, Eximbank kredileri, doğrudan ya da dolaylı devalüasyonlar dikkati çeker. Turizm sektöründe yaşananlar en son canlı örneklerdir. Bu yıl da her yıl olduğu gibi insanlar tatil yapmaktadır. Tur operatörlerinin kazancında herhangi bir azalma yoktur. Kaybedenler, tüketicilerin beyinlerinde yer edinememiş olan tatil yöreleridir. Türkiye eşine az rastlanan güzelliklerine ve yatırımlarına karşın turizm konusunda bir kimlik yaratamamış ve marka olamamıştır. Nedeni basittir: Kapalı ekonomilerde marka yaratılmaz. Türkiye’deki turizm yatırımları da doğal alışveriş süreçleri sonucunda marka yaratılarak oluşmamış aksine, devlet güdümüyle erken yapılmıştır. Bu nedenle, turizm sektörü milletin sırtından inemez. Türkiye’de devletin yapay pazar oluşturma gücünün olmadığını anlayan bir hükümet ne yazık ki henüz iktidara gelmemiştir.

Son kullanıcılar ya da temsilcileri marka sahipleri tarafından manüple edilirler. Marka sahipleri ürün ve hizmet üretmeyi de Türkiye gibi markası olmayan ülkelere bırakır. Kısaca, taşın altından ellerini çekerler. Bizler, pazarı marka sahiplerinin arkasından izleriz. Geleceğe yönelik tasarımların içerisinde olamayız. Sonuçta, son kullanıcılar marka sahiplerinin, marka sahipleri de fason üreticilerin müşterileridir. Fason üretmek için yarışan ülkeler, fabrikalar kurar, teknolojileri satın alır, yatırımlar yapar ve mallarını satmak için de sürekli fiyat kırarlar. Türkiye’den Pakistan’a, Çin’den Vietnem’a kadar sayısız ülke, etiketlerde (Made in) olarak yer alırlar. Söz konusu ülkeler paraları değerlenince, ihracat şansları azaldığı için üzülürler. Oysa, marka sahipleri aynı kaygıları yaşamazlar aksine, paraları değerlenince sevinirler. Hem fiyatlarını yükseltirler, hem de fason üreticileri birbirlerine kırdırarak maliyetlerini düşürürler. Resme baktığınızda herkes ihracat yapmaktadır. İhracat yaparken zenginleşen ülkeler ise sadece marka sahipleridir. Ekonominin temel kuralı burada da kendini gösterir: Her kazanca bir kayıp gerekir.

İhracat yapamadığı zaman yeni pazarlara açılmalıyız diyen bir yönetim ne dünyayı ne de ekonomiyi anlayamamış demektir. Dünyada bizim gibi ülkeler için yeni bir pazar yoktur. Tüm pazarlar marka sahiplerinin global manüplasyonu altındadır. Bu aynı zamanda iç pazarların da ortadan kalktığınının işaretidir. Türkiye, uzun süredir kendinin zannettiği iç pazarını da kaybetmiştir. Böyle bir ülkenin, iç pazarında işe yaramayan ürünleriyle dış pazarlarda etkin olmayı düşünmeye devam etmesi ekonomisinin geleceği adına kaygı vericidir.

Türkiye, iç pazarını rekabete açmadıkça, teşvik ve fonlardan, ithal yasaklarından, üreticinin vesayetinden, devletin ekonomideki yerinden ve açık toplum engellerinden vazgeçmedikçe ihracatla katma değer yaratan gelişmiş bir ülke konumuna asla ulaşamayacaktır.