Hukuk ve Ekonomi
Hukuk şemsiyesi altına alınamayan ekonomik yaşamın riskleri üstlenilemez. Bu nedenle, yatırımcılar ve tüketiciler hukuk zemini oluşturulmamış ekonomik ortamlarda aktör olmak istemezler. Hukuk zemini ise birbirinden ayrılmaz iki aşamadan meydana gelir; yasalar ve uygulanması.
İki aşamadan birinin yokluğu, yasal dayanağı olmayan bir uygulama, ya da uygulama yeteneği olmayan yasalar demektir. Her ikisi de hukuk zemininin olmadığı anlamına gelir.
Denklem basittir; yasalar önce uygulanabilir olmalı, sonra uygulanmalıdır. Denklemi tersine okursak; uygulanabilir olmayan yasalar yok demektir. Hatta, hem otoriteyi, hem de yaşamsal gerçekleri zorladığı için yok olmasından daha kötüdür.
Hukuk, yasalar hazırlanırken üstün değildir. Örneğin; ekonomik yaşama ait yasalar hazırlanırken, üstün olan ekonomidir. Ekonomik yaşamın gerçekleri ve araç olarak tercih edilen sistemin özellikleri dikkate alınarak yasalar hazırlanır. Amaç; toplumun ortak çıkarları ve refahıdır. Yasaları yenileyen gücün kaynağı ekonominin gerçekleridir. Bu güç göz ardı edilirse, uygulanamayan yasalar ortaya çıkar ve hem ekonomi, hem hukuk zarar görür.
Hukukun üstünlüğü ise yasaların uygulanma aşamasındadır. Ancak, yasalar hazırlanırken ilgili alanın üstünlüğü dikkate alınmamışsa, hukuk uygulanma aşamasında da üstün gelemez. Dolayısıyla, yaşamsal gerçeklere ve ihtiyaçlara cevap vermeyen yasalara sahip olduğunuzda hukukun üstünlüğü kağıt üzerinde kalır.
Hukuk, ekonomide, sosyal ve siyasal alanlarda insan davranışlarını düzenler. Ancak, nasıl düzenlemesi gerektiğini yaşamsal gerçeklerin ve tercihlerin rehberliğinde belirler. Herkesin iyi bilmesi gereken, yasalar hazırlanırken hukukun üstün olmadığıdır. Bu nedenle, yasalar eskir, iptal edilir, değiştirilir ve ihtiyaçlara cevap verecek şekilde sürekli yenilenir. Üstünlük; hangi alanda yasa çıkarıyorsanız, o alandaki ihtiyaçlardır. Kısaca, hukuk yasalar hazırlanırken değil, uygulanırken üstün olmalıdır.
Türkiye, AB uyum yasalarını büyük ölçüde tamamlamıştır. Uygulanmazsa, ya da uygulanamaz yasalar çıkardıysak, iddia ettiğimiz hukuk zemini yasalara karşın kurulamayacaktır.
Şimdilerde TCK ile ilgili değişiklikler gündemdedir. Örneğin; en çok tartışılan zinayı cezalandırma yasası, eşleri evlerine bağlamakta, ya da sadakati sağlamakta işe yarayacak bir araç mıdır. Değilse, amacına hizmet etmeyen bir yasa olarak hem yaşama, hem hukuka zarar verecektir.
Ekonomik alanda da yeni bankacılık yasası gündemdedir. Taslak mevcut haliyle liberal beklentilere cevap vermemektedir. Taslak, geçmiş sorunların kaynağı (!) doğru tespit edilmeden hazırlanır ve tercih edilen rekabet sistemine duyarsız kalırsa, ya uygulanamaz, ya da uygulandığında sisteme zarar verecek bir yasa olur.
Mevcut yasalar değişen ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yenilenmediğinde (vergi kaçağında ve kaçak yapılaşmada olduğu gibi) yasaların varlığı hukuku üstün kılmaya yetmez. Hukuk, yasalar hazırlanırken ve yenilenirken, ilgili konunun ve tercihlerin üstünlüğünü kabul etmez ise, kendi üstünlüğünü de koruyamaz.
Hukukun, ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik tercihleriyle olan ilişkisi doğrusaldır. Örneğin, demokrasiyi ve piyasa ekonomisini benimsemiş bir ülkenin rekabet hukuku ile benimsemeyen ülkelerin rekabet hukukları farklıdır.
Türkiye, bir çok alanda günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermeyen ve bugünkü tercihlerine aykırı yasalara sahiptir. Ancak, bu tespiti yaparak yasaları değiştirmeye çalıştığı şu sıralarda da toplumun ihtiyaçlarını ve ideolojik tercihlerinin gereklerini doğru özümsediği söylenemez.