Ekonomik Çözüm Nedir?

Ekonomi sosyal bilim dalıdır. Pozitif bilim dalları gibi kesin sonuçlar üretemez. Bu nedenle, ekonomide çözümler olasılıklar ve varsayımlar üzerine inşa edilir. Makro beklentiler, mikroda birey ve kurumların alacakları pozisyonlara göre gerçekleşir ya da gerçekleşmezler. Söz konusu davranışlar bir ölçüde manüple edilebilirler. Devletin etkin olduğu kumanda ekonomilerinde bu olgu piyasa ekonomilerine göre daha fazladır. Ancak, ekonomik akıl içermeyen dayatmalar, hangi ortam olursa olsun, er ya da geç ret edilirler. Kısacası, mikro analizi zayıf olan makro planların, ne yaparsan yap gerçekleşme şansı yoktur.

Makro dengede GSMH+Cari Denge (Dış alem faktör gelirleri yeterli olmadığından bu denge bu yıl da eksidir)= Tüketim+ Yatırım Harcamaları (Borç ana para ödemesi de eklenecektir) denklemi gelir yetersizliği verdiğinde (2000 yılında 246 milyar dolarda eşitlenmesi öngörülen denklem yaklaşık 60 milyar dolar aşağıda gerçekleşmiştir) öngörülen harcamalar için ek kaynak yaratma çabaları ve bu yönde yapılan planlar, mikroya duyarsızsa sonuç getirmez. Çünkü, kaynak makroda öngörülür ama mikroda yaratılır. Türkiye'de ise mikroda kaynak yaratan ve gelir fazlası veren kesim son derece daralmıştır. Mali sektör reel sektörü besleyecek güçten uzaktır. Reel sektör de verimsiz bir üretim ile sonu belirsiz rant tercihi ikilemi içerisinde sıkışıp kalmıştır. Türkiye'nin verileri şeffaf olmadığı için öngörülen tutarsız ve kısa dönemli olmak zorundadır. İhracatı, turizmi, tarımı halkın cebinden destekleyerek başka bir deyişle, zarar ederek yapan Türkiye'nin, dışarıdan borçlanarak yukarıdaki denklemi eşitleme şansı da 2000 sonunda bitmiştir. Kısacası, Türkiye ekonomisini büyütmek zorunda olduğu bir süreçte iken küçültmüştür. Peki, bugün izlenen yol çözüm getirecek midir? Bana, verdiğim konferanslarda en çok sorulan soru budur.

Girişte de söylediğim gibi ekonomide tek bir sonuç ve çözüm yoktur. Önemli olan, etkin kesimlerin ve giderek genelin üzerinde mutabık olacağı başka bir deyişle, piyasaların satın alabileceği bir çözümün üretilebilmesidir. Çözüm dört önemli şartı içermelidir. Birincisi; akılcı ve bilimsel olmalıdır. İkincisi; toplumun ve piyasaların desteğini kazanmalıdır. Üçüncüsü; siyasi iradeye sahip, süratle uygulanabilir olmalıdır. Dördüncüsü; şeffaf, toplumun tüm kesimleri tarafından kolaylıkla izlenebilmelidir. Bugün uygulanmakta olan programın, bu dört koşula en yakın alternatif olarak algılandığı söylenebilir. Kemal Derviş'in liderliğindeki ekonomik proğram, hem iç, hem dış piyasalara eşanlı açılımı olan bir prosesi içermektedir.

170 milyar dolar GSMH'si olan bir ülkenin, borcunun 75 milyar dolarını bir yılda ödemek zorunda olması, içinde bulunulan durumun zorluğunu açıklamaya yeterlidir. Türkiye gücünü aşmış bir borç stoku ile karşı karşıyadır. Bu duruma düşen bir ülkenin sorunları şüphesiz yapısaldır. Türkiye'de ekonomik sistem sakattır. Bu sistemi koruyan, besleyen ve gözeten tüm sosyal ve siyasal unsurların değişmesi şarttır. Bu nedenle, ekonomik program öncelikle yapısal reformları içermektedir. Ekonomik istikrar ise programın ikinci etap arayışıdır.

Çözüm olarak öngörülen değişimler, önceki programların aksine temel konularda olunca, krizin kaynağının ekonomik değil siyasi olduğu kanaati de yaygınlaşmıştır. Türkiye gibi hemen her konuda devletin etkin olduğu ülkelerde, krizlerin özüne inilirse kaynaklarının büyük ölçüde siyasi oldukları kolayca görülür. Bu nedenle, Türkiye bu programla süratle kurumsallaşmaya ve siyasetin boyunduruğundan çıkmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken yıllardır siyasetin finansmanına hizmet vermiş kamu sektörünü ve imtiyazlarla sağlıksız büyümüş bir özel sektörü de rehabilite edecektir.

Bugün dünya nüfusunun yüzde 15'ine sahip olan G-7'ler dünya pazarının yüzde 70'ine, Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu G-20'ler de pazarın yüzde 20'sine sahiptirler. Türkiye, dünya pazarının yüzde 90'ına sahip olan 27 ülkenin, siyasi ve ekonomik bütünleşmeler aracılığıyla paylaşmaya çalışacağı ortak değerlere entegre olarak pazar payını artırmaya çalışacaktır. Bu değerlerin G-7 kaynaklı olacağını anlamak zor değildir. G-20 treninin son vagonuna zor binebilen Türkiye'nin söz konusu entegrasyonda uzun süre düşük profilli kalacağı açıktır. Bugünki yapısıyla, Türkiye ne Türki Cumhuriyetlerine, ne de bölgesine liderlik edebilir. Umarım bu ihtimali yaptığımız hatalarla kaybetmemiş, ertelemişizdir.

Durumunu doğru ve dürüst teşhis edebilen bir Türkiye, öngörülen yapısal reformları, yapay tedbirlerle kendini aldatarak değil, tüm samimiyetiyle inanarak yapabilirse, mevcut ekonomik programı çözüm haline getirebilir.

Halen gerçekleri görmezlikten gelerek, küreselleşmeyi emperyalizmle eş anlamak ya da anlatmakta, bugüne kadar yaptığı hataları tekrarlamakta ısrar eder ve kısır siyasi çatışmalara reformları kurban ederse, aynı programı çözüm olmaktan çıkarabilir.