Daha İyi Var, Mükemmel Yok

Ülkeleri, yaşam koşulları açısından daha iyi, iyi ya da kötüyü yansıtan farklı özellikler altında sınıflayabiliriz. Gelişmiş, gelişmekte olan, gelişmemiş ülkeler. Değer üreten, ürün üreten, üretemeyen ülkeler. Teknoloji üreten, satın alan, alamayan ülkeler. Eğiten, eğitilen, eğitilemeyen ülkeler. Kredi veren, kredi alan, kredi alamayan ülkeler. Demokrat olan, olmaya çalışan, olamayan ülkeler. Bu örnekleri çoğalttığımızda aşağıda açıkladığım gibi daha iyi, iyi ve kötülerin aynı yerler’de toplandığını görürüz.

Yukarıdaki tanımlardan yola çıkarsak, gelişmiş ülkelerin demokrat olduklarını, değer ve teknoloji ürettiklerini ve diğerlerini bu yönde eğitip, kredilendirdiklerini, gelişmekte olan ülkelerin  demokrat olmaya çalıştıklarını, ürün üretmek için eğitildiklerini ve kredi alarak teknoloji satın aldıklarını, gelişmemiş ülkelerin ise demokrasi ile tanışmadıklarını, henüz eğitilemedikleri için kredilerinin olmadığını, dolayısıyla üretemediklerini ve teknoloji satın alamadıklarını gözlemleriz.

Diğer farkları açıklamak için, ülkeleri değer üretenler, değer üretenlere ürün üretenler ve henüz hiçbir şey üretemeyenler olarak sınıflandırmakta yarar görüyorum.

Değer üreten ülkeler marka sahibi ülkelerdir. Ürün üretenler marka sahibi ülkelere fason çalışan, eğitilebilir ülkelerdir. Üretemeyenler ise pastanın dışında kalan henüz eğitilemeyen ülkelerdir.

Bu ülkelerin kazançları ve kayıpları birbirlerinden farklıdır. Başka bir deyişle, farklı olgulara sevinir ve üzülürler. Değer üreten ülkelerde strateji geliştirme toplantılarına katılma fırsatını bulduğunuzda bu farklılıkları görmeniz çok kolaydır.

Örneğin; gelişmiş ülkeler’de, vergi veren, ortalama gelir seviyesi yüksek kesim giderek artan göçmen nüfusu beslemekten ve sıradan işlerde çalışabilecekler için iş sahalarının azaldığından şikayetçidirler.

Gelişmekte olan ülkeler ise hem beyaz, hem mavi yakalı işsizlikten, hem de bu kesimlere aktaracak vergi gelirine sahip olamamaktan şikayetçidirler.

Gelişmemiş ülkeler ise henüz şikayetçi olabilecekleri standartlardan haberdar olmayan görece yoksullardır.

Değer üreten gelişmiş ülkeler, sattıkları hemen her ürünü giderek ülke dışında ürettiren, buna karşın pazar fiyatlarını ve nihai kazancı belirleyebilen ülkelerdir. Fabrikaları, sahip oldukları markalara fason üreten gelişmekte olan ülkelere kurdurdukları için taşın altında elleri yoktur.

Gelişmiş ülkelerde tüm planlar, her yıl daha fazla gelişmeye aday ülkede fabrikalar kurdurarak, sürekli daha uygun fiyatla alım yapmak ve bu şekilde güvence altına aldıkları kazançlarını maksimize etmek üzerine yapılır. Marka sahibi ülkelerin kazanç kaygıları ve üretim riskleri düşüktür. Tabiatıyla, güçlerini yeni ürün geliştirmeye ve teknoloji üretmeye angaje ederler.

Başlıca sorunları da, giderek iş sahası daralan, bilgi işçisi olamamış bir kesimi ve demokrat oldukları için kucak açmak zorunda oldukları göçmenleri beslemektir. Bu yolla, ülkelerinde trendi yaklayan geniş kesimle diğerleri arasındaki refah açığını azaltarak, sosyal huzurun bozulmasına engel olurlar. Küreselleşme sorunlarının sınırlarını, markalarını tüketen ve tüketmeye aday olan ülkeler boyutunda da genişletmiştir.

Gelişmekte olan ülkelerde ise planlar, süratle globalleşen tüketicisinin beyninde rekabet edebilecek yerel markalara sahip olmak ve bugün için bileğini bükemediği gelişmiş ülkelere daha fazla fason üretim yapabilmenin yollarını aramak üzerine yapılır. Diğer fason üretenlerle yarışan bu ülkelerin kazanç kaygıları ve üretim riskleri yüksektir.

Başlıca sorunları, ayrıcalıklarını ucuz emeğe dayandırdıkları katma değer yaratamayan ihracat gelirleriyle, teknoloji satın almak ve yatırım yapmak zorunda oldukları çarklarını döndürememeleridir. Dolayısıyla, borçlanma gereksinimleri, krizlere hassas dengeleri, düşük gelir seviyeleri, gelir dağılımı bozuklukları, bitmeyen işsizlik bu ülkelerin kaçınılmaz alt sorunlarıdır.

Gelişmemiş ülkelerde ise planlar daha çok, toplumu diğer ülkelerdeki yaşam standartlarından uzak tutabilmenin yollarını aramak üzerine yapılır. Bir avuç iktidarın elinde yoksullukları yaşamlarının bir parçası haline gelen bu ülkelerin sorunları giderek bizlerin yabancılaştığı boyutlara gelmiştir.

Türkiye, değer üretenler için önemli üreticilerden biri olmaya çalışırken, eşanlı olarak değer üretmeyi de öğrenmek zorundadır. Her ülke mükemmel olmadığı için bulunduğu konumdan daha iyisinin peşindedir. Türkiye için daha iyisi, önemli olmaktan değerli olmaya geçiştedir.